"Onlar, Eshâb-ı kirâmın yolundan gidenlerdir..."

A -
A +
Tasavvuf büyüklerinden birisine, farklı ictihâdları rahmet olan âlimlerin kimler olduğu soruldu.   İbrâhîm Fezârî hazretleri Şafiî fıkıh âlimidir. Mısır asıllı olup 660 (m. 1262)’de Şam’da doğdu. Zamanın büyük fıkıh âlimlerinden ders al­dı. Emeviyye Camii hatipliğine tayin edildi. Burada çok talebe yetiştirdi. 729 (m. 1329)’da vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı: İlim ehli, Müslümanlar arasında ameldeki ayrılığı (Amelde dört hak mezhebi) inkâr etmezler. Zîrâ Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde “Ümmetimin âlimleri arasındaki ayrılık rahmettir” buyurdu. Tasavvuf büyüklerinden birisine, ihtilâfları (farklı ictihâdları) rahmet olan âlimlerin kimler olduğu soruldu. O anda şöyle cevap verdi: “Onlar Allahü teâlânın kitabına sarılan, Resûl-i ekremin sünnet-i seniyyesine uymaya çok gayret eden, Eshâb-ı kirâmın yolunda giden âlimlerdir. Bunlar da hadîs âlimleri, fıkıh âlimleri ve tasavvuf büyükleri olmak üzere üç kısma ayrılır. Hadîs-i şerîfler, Edille-i şer’iyyenin (dînî hükümlerin çıkarıldığı dört kaynağın) ikincisidir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Peygamber size ne verdi ise, onu alın. Size neyi yasak etti ise, onu da almayın. (Yapma dediğini yapmayın.) Allahtan korkun, çünkü Allah, çok şiddetli azâb sahibidir” (Haşr-7) buyuruyor. Hadîs âlimleri, hadîs-i şerîf dinlemek, onları nakletmek, derlemek ve sahih olanını, sahih olmayandan ayırmakla uğraşırlar. Onlar dînin bekçileridirler. Fıkıh âlimlerine gelince; onların, hadîs âlimlerine üstünlükleri vardır. Çünkü onlar, hadîs-i şerîfleri anlayıp, onlardan hüküm çıkarırlar. Dînin hükümlerini bildiren onlardır. Tasavvuf ehli ise, bu iki sınıf âlimlerin bildirdiklerine uyarlar. Bid’at işlemekten uzak dururlar. Sünnet-i seniyyeye bağlıdırlar. Onlar, fıkıh âlimlerinin icmâ’ ettikleri husûslara uyarlar. Bağlı oldukları mezheb içindeki fıkıh âlimlerinin ihtilâf ettikleri hususlarda en güzel ve evlâ olanı alırlar. Te’vîllere ve nefse uymaktan doğan bid’atlere yapışmak onların yolu değildir. Sonra, tasavvuf âlimlerinin yüksek ilimleri ve şerefli hâlleri vardır. Onlar mu’âmelât bilgilerinden, kötü ve çirkin olan hâllerin neler olduğundan, şerefli makamlardan anlatırlar. Tövbe, zühd, vera’, sabır, rızâ, tevekkül, muhabbet, ümit ve korku, müşâhede, kanâat, doğruluk, ihlâs, şükür, zikir, tefekkür, murâkabe, ibret almak, Allahü teâlâdan korkmak, O’na ta’zîm, günahlara pişmanlık, hayâ, fenâ, bekâ, nefsi tanımak, nefsle mücâdele, riyanın incelikleri, gizli şehvet, gizli şirk ve bunlardan kurtulmak, gibi husûslardan bahsederler...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.