'Şeb-i Arus'un tılsımı -2-

A -
A +
Gençlerden biri koşar, ateşin sağından, diğeri solundan kaçar. Hiçbiri ateşe yaklaşamaz. Fakat içlerinde biri var ki, gözlerini yumar, büyük bir kararlılık ve metanetle ateşin üstüne yürür. Bütün gözler ona çevrilmiştir. Leyla da şaşkınlık içindedir. Bu kadarı da fazla doğrusu... Hep bir ağızdan çığlık atar ahali. “Yapma!” derler. Fakat delikanlı kendinden geçmiş gibidir. Âdeta sağır olmuştur. Tereddütsüz ateşe girer. Feryatlar Arş'a yükselir. Yazık oldu delikanlıya…
Az sonra delikanlı ateşin öteki ucundan çıkar. O da ne? Eteği bile tutuşmamıştır. Bu kez şaşkınlıktan ağızları açık kalır ahalinin. Nasıl olur, hiçbir şey anlamadık derler. Sanki ateşe girmemiştir.
Mecnun şaşkın hâldeki insanlara:
"Siz ateş görmediniz, aşk denen alevleri kalpte söndürmediniz. Bu ateş, benim içimdeki aşk ateşinin yanında, olsa olsa, serinlik olur" der ve kendisini yakan Leyla’ya göz ucuyla bakarak:
“Senin yaktığın kalbi ateş yakamaz Leyla!
Ve sana bu göz ile kimse bakamaz Leyla!
Acıların elemin aşktır en tatlısı bil.
Ey Leyla, sana âşık olmayan insan değil!” diye feryat eder. Bir ömür Leyla için kanlı yaşlar döken Mecnun, Leyla’yı ararken Mevla’yı bulur. Mevla’yı bulmadan, Leyla bulunmaz. Leylamız, Mevla’mızdır zira.
Aşk, ab-ı hayattır... Akıllılar öldü, âşıklar aramızda dolaşıyor. Âşıklara ölüm yoktur. En iyi dezenfektan aşktır. Gönül kirleri ancak aşk ateşiyle temizlenir. Ayrılık, âşıkların cehennemidir... Cehennemdekiler Cemalullahı görebilselerdi, o büyük azabın acısını duymazlardı. Ayrılık acısı cehennemden beterdir. "Şeb-i Arus"un tılsımı burada gizlidir!..
            İdris İspiroğlu
 
ŞİİR
 
 
                   Gerek
 
Yakışmaz örfümüze gelir uzaktan.
Habersizdir çoğusu hain tuzaktan.
Bizlere ne geyikli, zilli kızaktan?
Aklımızı başlara almamız gerek.
 
 
Bihaberdir kökünden damarlarından.
Üç kıtaya yayılan ulu çınardan.
İçemez bu gidişle Kevser pınardan.
Geç olmadan asıla dönmemiz gerek.
 
Çamların devrildiği süslü yalandan,
Gönüllere süzülen sinsi yılandan;
Bakıp da ibret alsın, kalan ardından.
Evlada iyi örnek olmamız gerek.
 
Binbir türlü rezillik birçok meydanda.
Böyle bir perişanlık yoktur ormanda.
Medenilik bu ise, olmaz insanda.
Bu sahte kültürü silmemiz gerek.
 
                              Zuhal Güzel
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
NASREDDİN HOCA: Anadolu’da yetişen, nükteleriyle meşhur velî bir zattır. Hayatı hakkındaki rivayetlere göre, 1208 senesinde Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde doğmuş, 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir. Türbesi, Akşehir’dedir. Küçük yaşta ilim öğrenmeye başlayan Nasreddîn Hoca, ilköğrenimine doğduğu köyde imam olan babası Abdullah Efendide başladı. Eğitiminin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yaptı. Ayrıca Kadı (hâkim) yardımcılığı ve medrese hocalığı da yapan Nasreddin Hoca, Muhammed Hayrânî’den tasavvuf ilmini tahsil etti. Celâleddîn-i Rûmî’nin babası Bahaeddîn Veled’in talebelerinden olan Ahmed Fakih adlı bir âlimden ders aldığı da rivayet edilmektedir. 1284 yılında vefat ettiği göz önüne alınınca, onun, Selçuklular devrinde yaşadığını ve Emîr Timur Han ile görüşmediğini dikkate almak gerekir. Yapılan ilmî çalışmalar; onun ilim ve edep sâhibi bir velî olduğunu, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkça göstermektedir.
 
ATASÖZÜ
 
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma (parasız koyma, çok saklama) hırsız edersin!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.