Beyaza mağrur

A -
A +
ATASÖZÜ
 
Bir gün aslan olarak yaşamak, bin yıl koyun olarak yaşamaktan iyidir.
 
 
 
 
Neden bu kadar çok severiz 'kar'ı? Neden 4 gözle bekleriz kar yağacağı gün ve saati? Kışı sevdiren unsurlardan birisidir kardan adam yapıp burnuna havuç takmak. Zeytin gözlerini de unutmamak lazım. Atkısı, başlığı, asası hep içimizdeki çocuğun eseri…
Kendi rengine en çok tenasüp olanıdır beyaz. Düşen her farklı kar tanesinin ulviliğinden midir bu heyecanımız? Temaşa ederken hiç bitmeyecek bir huzur verir sanki ruha. Şifacıya benzer âdeta, karanlığı aydınlatarak. Hep daha çok yağsın isteriz bu taneciklerden. Yağsın ki yürürken kaybolalım içinde, bazen acıyla bazen tatlıyla. Bazen de tüm ihtiraslarımızı, korkularımızı unutarak; masumiyetimizi yitirmeden bir yumru dolusu ümitle yürüyerek... Ancak biliriz tahakkuk edecek safhalarını. Şahittir hatta yazlarımızı şenlendiren, hayat kaynağımız olan güneşin, karları nasıl eritip içimizdeki heyecanları tükettiğine. Öğreniriz yaz ve kış gibi birbirinden çok zıt olan bu kuvvetler, yüreğimize imtizaç etse de neticesinin ezeliyetle süregeldiğini... Ancak yine de deruni arzularız bizi üşüten soğuğun içine kar yağmasını, içimizi ısıtır zannederek. Arzularız çünkü bir ümit beklediğimiz hasretimizi biraz olsun teskin ederek intibahımızın bahara aşinalığını görmek için... Mamafih kışın daha hakikat, yazın daha aldatıcı olduğunu da söyleyebiliriz.
Şu an yaşadığımız muvakkat âlemden ve hasletten geriye kalan bu hisler, baki âleme göçerken yanımızda götürebileceğimiz kuvvetlerden biri yalnızca. Bu yükü taşımak zayıflatmaz insanı. Aksine daha kavi ve daha manalı gösterir ebediyete olan telakkiyi...
Bilahare idrak ederiz ki tekdüze yaşama arzumuzu, kimi vakit ise yaşama ıstırabımızı teskin eder bu tabiat harikası. Çok şeyler hatırlatır zihnimizde, çok şeyler hissettirir yüreğimizin derinliklerinde. İçimizdeki muzlim nüfuzu örter, 'gecemizi aydınlatan şedit bir tipi' sanki saklarcasına, kimi vakit önümüzü göremeyerek...
          Merve Tekin
 
 
 
ŞİİR
 
          Teenniden sonra
 
Gönlü âmâ olmuşlar, bilmez Aşkın tadını…
Bu manayı bulanlar, harcamaz hayatını…
Aşk bir çeşit kumbara, verir her attığını…
Ne yüzle ister insan Aşk'a katmadığını…
 
Aşk'ı buldum diyerek seviniyor insanlar…
Gönülleri, bir kahve fincanından daha dar…
Sanki Aşk yolda bir taş, bulana mükâfat var…
Bilmiyorlar, Aşk bir kor; değdi mi ruhu yakar…
 
                                      Ahmet Sinan Arvas
 
 
SAĞLIK OLSUN
 
Vücut kendi ilacını nasıl üretir?
Tıp dünyasının içinde bulunan herkes bilir ki doktor reçetesi ile kullandığımız ilaçların çoğunu aslında vücudumuz kendisi üretmektedir.
“O zaman niye üretmiyor?” diyebilirsiniz. Bu durumda size şu soruyu sormamız gerekir:
- Şimdiye kadar hep ilaç kullanarak mı yaşamıştınız?
Demek ki doğuştan bu ana gelene kadar ve bundan sonra da kalbimiz nasıl kendi kendine çalışıyorsa, akciğer nasıl kirlenen kanı temizliyorsa; adrenalin gibi, kortizon gibi histamin gibi birçok ilacı da vücut kendi kendine üretiyor ve üretmeye de devam edecek. Bu durum insanın yaratılışında var olan bir özellik.
Buna somut birkaç örnek vermek gerekirse, ağlarken veya gülerken gözden akan yaşın kaynağı vücuttur. Ağızdaki tükürüğün kaynağı da… Korktuğumuzda yüreğimizin ağzımıza gelmesi ve nabız atışımızın hızlanması, adrenalin denilen salgının anında salgılanması, vücudumuzun oto kontrolü sayesindedir.
Çünkü vücut, doğuştan itibaren bir bütün olarak kendi hayatiyetini devam ettirebilmesi için ne gerekiyorsa hepsini yapmaya muktedir bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla vücut, belirli sebeplerle (rahatsızlandığı için) aksatmak zorunda kaldığı ilaç üretimini, uygun bir tedaviyle kendine geldiğinde yine kendisi, tekrar üretmeye muktedirdir. [Dr. İsmail Maraş]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.