Var oluş sancısı

A -
A +
Her anne, doğum yaparken dayanılmaz bir acı çeker ve bu acının akabinde yeni bir canlı meydana gelir. Doğumun gerçekleştiği andan yani var olduğumuz andan itibaren biz sancı çekmeye başlarız.
Ne demiştir şair Ziya Paşa meşhur Terkib-i Bend’inde:
“…
Asude olam dersen eğer gelme bu cihâna 
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
…”
Yani “Eğer mutlu ve sakin olmak istersen bu dünyaya hiç gelme(yecektin); çünkü şu hayat meydanına bir defa düşen (kimse) kaza taşlarından -ıstırap verici dertlerden- kurtulamaz.”
Yine âlimler buyurmuşlar ki:
“Dünyada rahat yoktur.”
Dolayısıyla insanoğlu büyük sancılar sonucu doğar, dert ve çilelerle telaşla heyecan ve hayallerle; ihtirasla ve tamahlarla vs. yaşar, gelişir ve ister bey olsun ister paşa, ister fakir olsun ister zengin ister az yaşasın ister çok, sonunda bu dünyaya veda eder, ölür.
Bu açıdan hayatımıza baktığımızda doğarken bizim ağladığımız, öldüğünde ise arkamızdan ağlanan bir garip insanoğluyuz… Dünyaya adapte olma süreci ve dünyadan ayrılma süreci arasında sıkışıp kaldığımız hâllerden ibaretiz aslında. Her sancı daha büyük bir sancı için hazırlık. Asıl doğum olan ölüm için belki de, yine de her sancı bir doğum. Her acı sonrası insan yeni bir şey keşfediyor. İçinde kalan varlığını daha önce bilmediği bir şey.
Yaşadıkça, tekrar tekrar doğrular bulup yitiriyor. Aslında olmak istemediğine dönüşüyor. Bildiği sularda dolaşınca keyif almıyor, bilmediği sularda boğulunca hayıflanıyor. Ve insanoğlu var olduğu günden bu yana çektiği sancıyla kıvranıyor.”
             Büşra Şiraz
 
 
 
ŞİİR
 
            Bir zamanlar
 
Hayata merhaba dediğim anda
Toprağa tutunmuş körpe fidandım.
Seyrettim âlemi bir geniş handa
Gezdiğim dünyayı ebedi sandım.
 
Sabahın köründe güderdim kuzu
Ekmeğime katık yapardım tuzu
Teneffüs ederdim yerdeki tozu
Pervasız yürürdüm biraz yamandım.
 
Bana yol gösterdi börtü böcekler
Benimle konuştu kırda çiçekler
Yabancıydı bana çoğu gerçekler
Düşümde gördüğüm hayale kandım.
 
Yıldızlar taşıdım elim üstünde
Rüzgârlar gezindi kolum üstünde
Sonsuzluk göründü yolum üstünde
Dağların önünde sanki dumandım.
 
İçimi donduran kardı ayazdı
Sevdiğim mevsimler bahardı yazdı
Gönülde çağlayan kavaldı sazdı
Aşkın ikliminde köz gibi yandım.
 
         Kadir Fidan-Dağların Şairi
 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
İLMİHÂL: İlim kelimesi Arapça kökenli olup “bilgi, bilim” anlamındadır. İlmihâl kelimesi de “ilm-i hâl” terkibinden meydana gelmiş olup sözlükte “hâl ilmi” demektir. Bilgi manası ise dinî kuralları öğretmek üzere yazılmış kitap anlamındadır. Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye kitabı bir ilmihâl kitabıdır ve herkesin kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir şekilde dinimizi anlatmaktadır.
Bu anlamda âlim kelimesi de “ilim sahibi, bilgin”, ulemâ kelimesi de “alimler, bilginler”, allame kelimesi de “çok bilen, en bilgili -mecaz ukala-; ilâm kelimesi de “bildiri”, mâlûm kelimesi de “bilinen şey”, tâlim kelimesi de “öğretmek”, muallim kelimesi de “öğreten, öğretmen” anlamında hep aynı kökten gelmektedir.
 
ATASÖZÜ
 
El yarası onulur (geçer) dil yarası onulmaz (geçmez)...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.