Neden yenildik? -2-

A -
A +
Dünkü yazımızda bütün dünyayı toplasalar da bir avuç Müslümana galip gelemeyen İslam düşmanları, bu işin sırrını çözmek için çok uğraştılar ve sonunda Müslümanları zaferden zafere koşturan gücü buldular. Bu gerçeği Yunan isyanının lideri, İstanbul Fener Rum Patriği Gregoryus bulmuştu ve Türkleri yenmenin sırrını Avrupalı dostlarına bir mektupta anlatmıştı...
İkinci Mahmud Han’ın Patrikhane'nin kapısında astırdığı Papaz şöyle diyordu:
"Ben Türklerin içinde büyüdüm. Onları çok iyi tanıyorum. Türkleri yenmek imkânsızdır. Çünkü Türkler, dinlerine ve geleneklerine çok bağlıdırlar. Devletlerine ve yöneticilerine karşı saygılı ve itaatkârdırlar. Türkler zekidir ve kendilerini müspet yolda yönetecek idarecilere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Türklerin en büyük meziyetleri, geleneklerine bağlı ve güzel ahlaklı olmalarıdır. Bütün kahramanlıkları ve başarıları bu güzel ahlaklarından ileri gelmektedir.
Türkleri yenebilmek için, önce itaat duygularını kırmak, manevi bağlarını parçalamak ve ahlaklarını zayıflatmak gerekir. Bunun en kısa yolu, onları millî gelenek ve inançlarına uymayan yabancı fikir ve hareketlere alıştırmaktır. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden çok kuvvetli, kalabalık kuvvetler karşısında zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve onları yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Osmanlı devletini tasfiye için, sadece harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Yapılacak iş, Türklere hissettirmeden, bünyelerindeki manevi tahribatı tamamlamaktır. Bu tahribatı tamamlamak için, Türkleri, Batı’nın inanç, moda ve ahlaksızlıklarına alıştırmakla işe başlamalıyız..."
İnsanları ateşten korumak için sefere çıkan, insanlığı kurtarmak için ölmeyi göze alan ruhu yeniden keşfetmek mecburiyetindeyiz. "Savaş, düşmana benzeyince kaybedilir." Bunu canlı canlı yaşıyoruz. Seferimiz özümüze doğrudur. Özümüzü bulamazsak, kanımız ve gözyaşımız su gibi akmaya mahkûmdur.
              İdris İspiroğlu
 
 
ŞİİR
 
              Belli değil
 
Öyle bir zamana erdik ki ya Rab
Hayâ belirsiz maya belli değil
Bozulmuş düzenimiz her şey harap
Yurt belirsiz viran da belli değil
İsyankâr herkes yazılan bahtına
Kimisi küsmüş gönül tahtına
Haset çökmüş vatanın her sathına 
Dost belirsiz düşman da belli değil
Baskın çıkıyor artık yavuz hırsız
Baş tacı oldu bu zamanda arsız
Kız erkekten erkek de kızdan farksız
Bey belirsiz bayan da belli değil
Kız saçını keser oğlan uzatır
Onlara göre bu bir karizmadır
Doğru durmaz kaşın gözün oynatır 
Koçak belirsiz köçek belli değil
                               Fikret Kanat
 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
HACER-ÜL-ESVED: Hacer-ül-Esved, lügat olarak Arapça iki kelimeden oluşur. “Hacer” kelimesi Arapçada “taş” demektir. Esved kelimesi de Arapçada siyah anlamındaki sevda kelimesinden ef’al babında oluşturulan “en kara, en siyah, simsiyah” anlamındaki kelimedir. Böylece Hacer-ül-Esved lügat olarak “simsiyah taş” demektir. Ama ıstılah anlamı Hacer-ül-esved, Kâbe’nin doğu tarafındaki duvarın bir buçuk metre yüksekliğine yerleştirilmiş olup, uzun çapı 30 santimetredir. Hacer-ül-esved’in kendisine mahsus bir kokusu vardır. Elin veya herhangi bir eşyanın ona sürülmesi hâlinde, bu koku uzun zaman hissedilir. Hacda, Kâbe’nin etrafında dönerek ziyaret etmeye “tavaf” denir. Tavâfa Hacer-ül-esved’den başlamak ve bitirmek haccın sünnetidir. Hazret-i Ömer, bir gün Hacer-ül-esved’e yaklaşarak; “Hakikaten bilirim ki, sen bir taşsın! Ne zararın, ne de iyiliğin vardır. Allah’ın Resulünün sana yüz sürdüğünü görmeseydim, ben de sana yüz sürmezdim” buyurmuştu.
 
ATASÖZÜ
 
İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.