Ben bir öğretmenim -2-

Bu özel okulun psikolojik analizini yaparsak; “ene”yi (benliği) kuvvetlendir, önce Batı kültürüyle yoğur, sonra da bizim topraklarda yetişmiş örnekleriyle yoğur. Ortaya nasıl bir insan çıkacak?

Meryem Aybike Sinan’ın 28 Kasım tarihli köşe yazısında da belirttiği gibi “son bir asırdır fikir ve ruh cephesinde âdeta bir imtihandayız ve bu imtihanı bir türlü geçemiyoruz. İkmale (bütünlemeye)  kala kala bu meseleyi artık görmezden, duymazdan geliyoruz. Oysa bu bir ödev değil, zorunluluktur ve bunu anlamakta zorlanıyoruz...”

Eğitime tek kuruş harcamadan ruh köklerimize şimdi hemen inebiliriz oysa.

Nasıl mı?

Önce tüm Türkiye’yi bir medeniyet şifahanesinde tabibin karşısında uzanmış derin bir tefekkürde (düşünce hâlinde) hayal edelim.

Tabipler kim?

Batı’nın kaygan zeminlerinde bir oraya bir buraya savrulan zavallılar mı?

Evet, İslam Medeniyeti sayesinde Rönesans’ı yapıp ilerleyen Batı, yumuşak ve sert güç kullanarak her yanımızı, yurdumuzu sömürüyor.

Peki Batı kim?

Aslında Batı biziz. İçimizdeki nefis. O Batı’nın felsefecileri ise sadece bizlerin kadim rehberlerimizi bırakıp artlarından savrulduğumuz birer âciz. Jostein Gaarder’ın topyekûn bir felsefe tarihini gözler önüne serdiği "Sofi’nin Dünyası" adlı kitabında her nazariyenin bir diğerini çürüterek ilerlediğini gördüğümde bir kez daha sağlam bir itikada ve Rabbimizin kelâmına sahip çıkan ceddimizin evladı olduğumuza şükrettim.

Neden mi?

Şu yozlaşmış dünyada Batı’nın da ilacı biziz de ondan.

Tabii önce kendimizi iyileştirdiğimiz vakit. Tabiplerimiz kimler sorusuna geri gelirsek 2023 Eğitim Vizyonunu değerlendirdiği yazısında Doç. Dr. Mustafa Şeker bize istikameti gösteriyor…

“Son yüz yılda niçin dünya çapında Barbaroslar, Mimar Sinanlar, Piri Reisler, Sokullular, Kemal Paşazadeler, Ebussuûd Efendiler, Sabuncuoğlu Şerafettinler,  Yahya Efendiler, Akşemseddinler, İsmail Cezerîler, Uluğ Beyler ve Ali Kuşçular yetiştiremediğimizin şifreleri çözülmeye çalışılmalıdır.”

 

 

 

 

 

 

Geçti ömrümün güzelim baharı;

Bak, gör tantanadaki ümitsiz hâli;

Sadece bende değil bedbinlik hâli;

Gökyüzü tasalı, insanlar kasvetli;

Acayip olmuş fani dünya, fena hâli.

 

Düşün, ne sevdalar geçti başından.

Şöhret, kadın, para… Hepsi masalmış!

Hayata dair… Ne anlatsam ki anam?

Ölüm var! Ayrılık zor bilirim, üzülme!

Anam, ölüm kurtuluş; inanana…

 

Hafızam durdu, nerde hafızlar?

İndi perde ateşin yükseldiği yerde.

Bir saka kuşu kondu… Zayıfladı nabızlar!

Vakit tamam; ecel(!) beklediğim, dua.

 

 

 

 

Peynir: Peyniri uzun süre saklamak için, sirke ile ıslatılmış beze sarmak lâzımdır.

Pirinç pilavı: Pilav yapmadan önce, pirinç ılık ve tuzlu suda on dakika bekletilip, birkaç defa yıkanırsa pilav tane tane olur. Bu arada, pilavın buharının çıkmamasına dikkat edilmelidir.

Sigara kokusu: Uzun süre sigara içilen ve havalandırılmayan odalarda ağır bir sigara kokusu meydana gelir. Bu da insanda baş ağrısına sebep olur. Bu durumda bir sünger parçasını sirkeye batırıp bir tabağın içine koyunca kısa bir süre sonra odadaki sigara kokusunun kaybolduğu görülecektir. Odada mum yakılırsa mum da sigara kokusunu emer.

         ***