Huzur veren gazete...

A -
A +
Gazeteler artık şekil değiştiriyor. İnternetin yaygınlaşmasıyla basılı gazetecilik de kendine yeni formatlar arıyor. Bugün 82 milyonluk Türkiye’de günde ortalama iki milyon gazete satılıyor. Buna karşılık internet gazeteleri ve haber siteleri her gün daha fazla kullanılıyor. Zamanın ruhu, yavaş yavaş gazeteciliği ve gazete okurunu da etkilemişe benziyor.
Bütün bu gelişmelere rağmen basılı gazeteciliğin de bir şekilde devam etmesinden yanayım. Ancak bugünkü şekliyle değil elbette. Her gün yeniden üretilen ve sunulan bir ürün olarak gazetenin birinci görevi haber vermek ikincisi ise fikirdir. Günümüzde birincisinin hakkıyla yerine getirildiğini görmek zor. Yıllardır gazete manşetleri haber değil yorum veriyor. Gazetenin ilk sayfasında genelde dün ne olduğunu değil, dün yaşanan bir olayın yorumunu okuyoruz. Sahaflarda veya internette eski gazeteleri görünce insan hayıflanmıyor değil. Manşetten heyecanla “şu olay oldu, şu gelişmeler yaşandı” şeklinde gazete okumak artık nostalji oldu. İkinci görev olan fikir kısmına geldiğimizde ise çok az köşe yazarı okuyucuya fikir verme amacıyla yazıyor bugün.
Bir zamanlar Türkiye gazetesinin ilk sayfasındaki başyazıları kaleme alan rahmetli Yılmaz Öztuna, 14.05.2003 tarihli makalesinde bakınız ne diyor: 
“Gazete, siyasi eleştiri demektir. Okuyucu, tarafsız ve yorumsuz haberi okur. Sonra icranın, yani iktidarın, daha açık ifadeyle hükûmetin eleştirilmesini bekler. Bu, köşe yazarının işidir...”
Ne dersiniz, yazı işlerinin panosuna asmak gerekir bu sözleri değil mi? Nicedir gazetelerin ilk sayfasında Yılmaz Öztuna gibi başyazarlar göremiyoruz. Eskisi gibi haber veren sayfalar da okuyamıyoruz. Bütün gazeteler keşke eskiden olduğu gibi sadece haber verse, usta kalemler köşelerde fikirler sunsa ve yorum yapmak okuyucuya bırakılsa ne kadar da güzel olurdu. Ne zamandır sıkıntıda olan Türkiye’nin bugün, huzur veren yazılara, okuyucularının yazdıklarına, huzur veren manşetlere, hülâsa huzur veren gazetelere şiddetle ihtiyacı var...
            Volkan Topalak
 
 
ŞİİR
 
                   Allah’ım
 
Halk içinde Hakladır, o sevgili kulların.
Bizlere hidayet ver, seni unutmayalım.
Hayırla şer sendendir, şüphesiz inanırım.
Âlemlerin sahibi, hem de Rabbi Allah’ım
 
Şu dünya sevgisini, kalplerden çıkaralım.
O mübarek ismini, gönüllere yazalım.
Her hayır şer sendendir, şüphesiz inanırım.
Âlemlerin sahibi, benim güzel Allah’ım
 
Dert bela musibetle, olur hep imtihanım.
Bir an isyan etmezler, nice garip kulların.
Hayırla şer sendendir, şüphesiz tam imanım.
Âlemlerin sahibi, Rahman Rahim Allah’ım.
 
Nefes alıp verdikçe, ne çok sana muhtacım.
Her geçen gün artıyor, bağışla günahlarım.
Her hayır şer sendendir, şüphesiz inanırım.
Âlemlerin sahibi, benim güzel Allah’ım
 
                                           Ali Şahin
 
 
 
GÜZEL YURDUMUZ
 
AMASYA: Tarih boyunca şehzadelerin, bilginlerin (âlimlerin) ve sanatkârların yetiştiği ve barındığı bir ilimiz olarak bilinir. Bu özelliğinden dolayı “Kubbet-ül-Ulema” yani “âlimlerin toplandığı yer” ismi verilmiş ve bu unvan eski pek çok kitapta geçmektedir.
Amasya, Yeşilırmak’ın açtığı dar boğaz üzerinde, deniz seviyesinden 400 m yükseklikte, dağ, ova-su ve yeşilliğin kucaklaştığı şirin ve tarihî değer taşıyan bir ilimizdir. Yeşilırmak, şehrin ortasından akar. Nehrin batısı eski şehirdir. Amasya; Yozgat, Tokat, Çorum ve Samsun illeri ile çevrilidir. 35° 03' ve 36° 02' doğu boylamları ile 39°50' ve 41° 02' kuzey enlemleri arasında yer alır. Trafik numarası 05'tir. Yeşilırmak, Amasya’nın can damarıdır. Amasya’da yetişen meşhurlar olarak Osmanlı sultanlarından İkinci Murad ve Yavuz Sultan Selim Han, Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, hattat Şeyh Hamdullah, bilgin Müeyyetzade, Abdurrahman Çelebi ve İlyas Çelebi, Çelebi Mehmed ve İkinci Bayezid Han'ı söyleyebiliriz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.