Ihlamur Zamanı

A -
A +
Şunun şurasında ne kaldı ki ıhlamur zamanına. Mayıs girip Hıdrellez oldu muydu işte o mevsimin adı ilk yazdır haziranın ortalarına kadar. Ağaçların yeşili koyulur, hava ılınır ve yaza uzatır elini. Sonra nihâyet ıhlamur kokar sokaklar. Hem de nasıl kokar, hava değil ıhlamur dolar insanın ciğerlerine.
Çocukluk günlerimin kokusudur ıhlamur. Ondandır belki de ilk yaz günleri bana çocukluğumu hatırlatır. Hatırlatmakla kalmaz ben çok çocuk olurum o zamanları yılın. Rahmetli babaanneciğimin tek katlı kara tuğla evinin önünde yan yana iki ulu ıhlamur ağacı dikiliydi bundan epey bir zaman önce. Rahmetli dedem elleriyle koymuş fidanlarını toprağa. Heyhât göçüp gittiler bu dünyadan vakit erişip emr-i Hak vâki olunca. Bizim de meçhul kaç bahar, ilk yaz göreceğimiz. İnsan hep çocuk kalsa o gamsız, elemsiz rüyâdan hiç açmasa gözlerini ne saadet olurdu değil mi? Nice nice pembe baharlardan, sıcak yazlardan geçip sarı sonbahara kavuşuyor eninde sonunda ömür. Böyle kurulmuş dünyanın düzeni. Her şey fâni ya fâni olmasına, tutkuya ölüm uğramıyor işte.
Ihlamurları unutmamalı hele o ilk açışlarını. Top top tomurcukların koyu yeşil yapraklar arasında patlayışlarını… Sonra akşamüstleri teraslara kurulan mütevazı ancak bereketli sofraları hiç unutmamalı. Dizlerindeki kabuğu acıta acıta yer sofrasına ilişen üstü başı ıhlamur tozlu çocuklar yaşadı bir zamanlar, hatırlamalı. Ezan vakti açılan sapsarı ezan çiçekleri sonra akşamsefaları kuytusunda eski ev bahçelerinin, bir yerlerde olmalı. Çocuklar, sırtı terli çocuklar koşturdu ufacık evlerin sıralandığı gölgeli sokaklarda, o masalsı zamanlar nerelerde kaldı? Dünya, dünya olalı tatmadı insan çocukluktan daha büyük hasreti.
O eski tek katlı, kara tuğla ev birkaç sene önce yıkıldı. Yerine bir apartman dikildi. Ihlamurlardan biri kurudu kaldı. Diğeri gölgeliyor hâlâ kaldırımları. Uzunca boyu gümrah dalları tutunacakmış gibi uzanıyor gökyüzüne. İlk yazda bir çocuk sarmaş dolaş gövdesine ağacın sesini dinliyor derin derin. Ihlamur zamanı şarkısı çalıyor usul usul çok uzak geçmiştekilerin...
             Volkan Topalak
 
 
 
 
 
ŞİİR
 
           Türkçem, anamızın ak sütü
 
Bay Türk! Oynama Türkçemle bu denli, yakışmıyor ha!
Türkçem Sokak dili değil, anamızın ak sütüdür!
Senin yazdığın Türkçeyle benimki tanışmıyor ha!
Türkçem Sokak dili değil, anamızın ak sütüdür!
 
Bay Türk! Misafirimizsin diye sesimiz çıkmıyor!
Türkçe yaz! İngilizcenle güzel dilim uyuşmuyor:
Çakma Türkçenle ''Yakıorz, whaay knk, slm!'' hiç gitmiyor!
Türkçem Sokak dili değil, anamızın ak sütüdür!
Bay Türk! Sevimli adamsın ve aramızda ye, iç, yat!
Mülküne mülkler, parana TL, dolar, avrolar kat!
Ama Türkçemizi kuşa çevirme, bu kafayı at!
Türkçem Sokak dili değil, anamızın ak sütüdür!
 
                                                    Rıdvan Üzel 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
KEŞİDE: Farsça bir kelime olan keşide “çekilen, çekilmiş; çekmek" anlamına geldiği gibi "tartılmış, dizilmiş, tertip edilmiş, yazılmış" anlamlarına da gelmektedir.
KEŞ: Farsça bir kelime olup “Keşiden” çekmek fiilinin emir köküdür. Bu hâliyle bileşik kelimelere birçok anlam kazandırmada kullanılır. Örnek olarak keş kökü “cefa-keş”: cefa çeken, “esrar-keş”: esrar çeken, “Çile-keş”: çile çeken, “keş-me-keş”: karışıklık, kavga, çekişme gibi anlamlar kazanmıştır.
Keş tek başına argoda ayyaş anlamında kullanıldığı gibi, yağı alınmış sütten veya yoğurttan yapılan peynir olarak bambaşka anlamda da kullanılmaktadır. Yine TDK’ya göre keş kelimesi Ermenicede “aptal” anlamında kullanılmaktadır. Keşkek kelimesi ise bu anlamdan uzak, iyice dövülmüş buğdayın etle birlikte uzun süre kaynatılmasıyla yapılan bir yemek adıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.