Her şey bizde gizli -1-

A -
A +
Simyacı’yı okumayan neredeyse yok gibidir. Hikâye kahramanı Santiago, rüyasında Mısır Piramitlerinin yanında hazine olduğunu görüp yollara düşer. Uzun ve macera dolu bir yolculuktan sonra Mısır’a gelen Santiago, hazinenin kendi memleketinde bulunduğunu öğrenir ve gerçekten memleketi olan Endülüs’te hazineyi bulur. Ülke olarak bulunduğumuz yerin en büyük aktörleri şüphesiz eğitimcilerdir. Bu nedenle eğitim camiamız, büyük bir hazinenin üzerinde oturduğumuzu fark edip sonu gelmez maceralardan artık vazgeçmelidir.
Öğretmenlik, tarihin en eski ve en önemli mesleğidir. İnsanlık, öğretmenlerin eseridir. İlk öğretmen, ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselâmdır. Öğretmen, iki cihanı avuçlarının arasında tutan kutlu kişidir. Bugünümüzü ve yarınımızı inşa edecek olan gerçek mimarlardır öğretmenler. Tarih boyunca devletler, ilme ve âlimlere değer verdiği oranda yükselmiş ve yücelmişler, öğretmenin değerini kavrayamayan milletler cehaletten, ilkellikten ve karanlıktan çıkamamışlardır. Bu yüzden öğretmenin düşüşü, insanlığın düşüşü olacaktır.
Dikkat edilirse büyük Türk devletleri dönemlerinde, devlet ve millet olarak bilimde ve ahlakta çağdaşlarımızın çok ilerisinde olduğumuz görülecektir. Bin sene önce yazılan “Atabetü’l Hakayık” isimli eserde bilginin önemi öyle güzel anlatılmıştır ki, okuyunca parmak ısırmamak mümkün değildir. Bilgisiz insanın yaşayan bir ölü olduğu ve bilgilinin "ölümsüzlüğe" erişeceğini yazan Edib Ahmet Yüknekî, ne ilginçtir ki iki gözü de doğuştan görmemektedir. O dipsiz karanlıktan günümüze kadar ulaşan ışık, ilmin ve erdemin ışığıdır. Kendi ifadesiyle, bilgi sayesinde "ölümsüzlüğe" ulaşmıştır...
Tarihin gördüğü en büyük devlet adamlarından biri olan Fatih Sultan Mehmet Han, şehzadeliğinde ele avuca sığmayan cevval bir öğrencidir. Bu yüzden kendisini yetiştirmekle görevlendirilen hocalar, hareketliliğine dayanamaz, istifalarını verip Sultan Murat’tan aflarını isterler. O sıralarda hacdan dönen Molla Yegan Hazretleri, Mısır’da tanıdığı Molla Gürani’yi Edirne’ye gelmeye ikna edip bir hac hediyesi olarak Sultan 2. Murat’a takdim eder...
              İdris İspiroğlu
 
 
 
ŞİİR
 
 
ŞİİR/USTADAN
 
               AYRILIK VAKTİ
 
Sus-pus olmuş saatler, sükûtu dinlemekte
Çarparken birkaç yürek, sessizce inlemekte...

Saatin yelkovanı zamanı törpülerken,
Kalan gözler gidene der gibi; "Daha erken..."

Birlikte yaşanılan hatıralar bir daha
Hatırdan geçer iken, titrek bir ses: "Allah'a..

Ismarladık..." diyerek, boğuluverir gamla
"Güle güle" pek mahzun, gözlerde saklı damla...

Yanaklar öpülünce, gizlenen bu damlalar
Artık saklanmaz olur, aşikâr ağlamalar...

Pencereden son defa bakan buğulu gözler
Sevdiğini gitmeden, daha şimdiden özler...

Arkadan sallanan el kırık bir kanat gibi,
Uzaklaşan bir gönül, yıkık saltanat gibi...
 
                                    Hanefi Söztutan
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
FITRA (FİTRE): Fitre; ihtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak nisap (dinde zenginlik ölçüsü) miktarı malı, parası olan her hür Müslümanın Ramazan Bayramı'nın birinci günü sabahı fakirlere vermekle yükümlü oldukları belli miktardaki buğday veya arpa yahut hurma veya kuru üzüm veya kıymetleri kadar altın veya gümüş. Buna sadaka-i fıtr veya fitre de denir.
Fıtra olarak 1750 gr buğday veya buğday unu veya 3500 gr arpa veya bu miktar hurma veya kuru üzüm verilir. Bunların kendisi verilebildiği gibi, kıymeti kadar altın veya gümüş de verilebilir. Buğday, un vermek gücü olursa bunların kıymeti kadar ekmek verilebilir. Ekmek verirken, ağırlığına değil, parasına, kıymetine bakılır. Hanefi’de kıymeti çok olanı, Şafii’de buğday vermek eftaldir, daha iyidir. (Tahtâvî) Fıtra, Ramazân-ı şerîfte veya ramazandan önce veya bayramdan sonra da verilebilir. (İbn-i Âbidîn)
ŞİİR / USTADAN
 
AYRILIK VAKTİ
 
Sus-pus olmuş saatler, sükûtu dinlemekte
Çarparken birkaç yürek, sessizce inlemekte...

Saatin yelkovanı zamanı törpülerken,
Kalan gözler gidene der gibi; "Daha erken..."

Birlikte yaşanılan hatıralar bir daha
Hatırdan geçer iken, titrek bir ses: "Allah'a..

Ismarladık..." diyerek, boğuluverir gamla
"Güle güle" pek mahzun, gözlerde saklı damla...

Yanaklar öpülünce, gizlenen bu damlalar
Artık saklanmaz olur, aşikâr ağlamalar...

Pencereden son defa bakan buğulu gözler
Sevdiğini gitmeden, daha şimdiden özler...

Arkadan sallanan el kırık bir kanat gibi,
Uzaklaşan bir gönül, yıkık saltanat gibi...
 
Hanefi Söztutan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.