Gençlerimizin sağlığını koruyabiliyor muyuz?

A -
A +
Çocuk ve genç nüfus, bir ülkenin geleceği ve teminatıdır. Genç nüfusunu hem aklen, hem bedenen, hem de ruhen sağlıklı bir şekilde yetiştiren ve koruyan toplumlar dünya üzerinde itibarı ve ağırlığı olan toplumlardır. Yazıma mühim (önemli) bir soru sorarak devam etmek istiyorum: Türk toplumu olarak bizler, gençlerimizin sağlıklı bir hayat sürmeleri için gerekli tedbirleri alıyor muyuz? Şimdi sorduğumuz bu sorunun cevaplarını bulmaya çalışalım.
Devlet, toplum ve aile gençliği yetiştiren ve yön veren temel kurumlardır. Doğumdan ölüme kadarki süreçte sağlığımızı koruma noktasında bu kurumlarla iş birliği yapmak durumundayız. Kaliteli ve nitelikli bir hayat yaşayabilmemiz için sağlığımızı korumak çok önemli bir olgudur. Anne ve babalar çocuklarının sağlıklı bir hayat sürmeleri için ellerinden gelen her şeyi şüphesiz yapmakta. Ancak bazen ana babanın iyilik yapayım derken istemeden de olsa çocuklarına zararları dokunabiliyor. Bir tür "kaş yapayım derken göz çıkarılabiliyorlar."
Bununla ilgili birkaç örnek verelim. Örnek olarak ana babanın çocuklarına almış olduğu birçok işlenmiş gıda, insan sağlığına büyük zarar veriyor. Çikolata, bisküvi, cips, kola, şekerlemeler gibi sanayi ürünü ambalajlı gıdalar insan vücudunu zayıf düşürüp hastalıklara sebep oluyor. Ailece dışarıda yenilen birçok hazır yemek insan sağlığına yarar yerine zarar veriyor.
Özellikle trans yağlarla hazırlanan ve hijyenik hiçbir kurala uymadan hazırlanan fast food dediğimiz yiyecekler sağlımızı olumsuz etkiliyor. ÇocuklarımızI bu tür gıdalardan uzak tutmalı.
Geleceğimiz olan gençlerimizin sağlığını koruyabilmek için devletimizin ve ailelerin büyük çabalar sarf etmesi gerekiyor. Bu konuda asla taviz verilmemeli, gereken neyse hemen yapılmalıdır. Genç kuşakların yedikleri gıdadan içtikleri suya, soludukları havadan giydikleri kıyafetlere kadar hepsinin sağlıklı ve hijyenik olması için gereken tedbirleri almamız çok önemlidir. Şunu unutmamak gerekir ki; sağlıklı toplumlar, sağlıklı gençlerin varlığıyla gelişebilir ve ilerleyebilir...
             Adil Söylemez
 
 
 
 
ŞİİR
 
              Adaleti yaz!
 
“Yaz!” dedim kaleme “inadı bırak!”
“Emeklinin işçinin hâllerini yaz!
Unutma sakın ha garibanları,
Çiftçinin nasırlı ellerini yaz!
 
Giresun’da fındığı Isparta’da gülü,
Aydın’da inciri Manisa’da üzümü,
Araya girip de kesme sözümü,
Çukurova’da pamuğun çilesini yaz!
 
Erzurum Dadaş Elazığ Gakkoş,
Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam hoş.
Ayıntap Fransız’ı kovaladı koş,
Urfa’nın Şanlı olduğunu yaz!
 
Dünyada demlenen bütün çayların,
Merkezi Rize’dir sahil boyların.
Dertleri tükenmez bütün köylerin,
Köylünün efendi(!) olduğunu yaz.
 
Süleyman Usta’nın kalemi isen,
Dilinin haykıran kelamı isen,
Şairin dünyaya selamı isen,
Haksızlığı yok et adaleti yaz!
 
        Süleyman Usta-Espiye/Giresun
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
DÜRBÜN: Uzaktaki cisimleri daha net görmeye yarayan optik bir âlettir. Kelimenin aslı, Farsça olup, dûr: “uzak” ve bîn: “görür” kelimelerinden meydana gelmiştir. Dürbünler genellikle 6x30, 7x50 veya 8x30 olarak sınıflandırılır. Bu sınıflandırmalarda ilk rakam büyütme oranını, ikinci rakam ise, objektif merceğinin milimetre cinsinden çapını belirtir. Meselâ 7x50 numaraya sâhip bir dürbünün büyütme oranı 7 ve objektif merceğin çapı 50 milimetredir demektir. 9. asırda Abbâsî Halîfesi Me’mûn zamânında astronom Ahmed ve Mehmed kardeşlerin kullandıkları âletler, 12. asırda yaşayan astronomi âlimi Batrûcî’nin kullandığı âletler, 16. asırda Uluğ Bey ve medresesinde gök cisimlerini incelemek için istifade ettikleri âletler dürbün esasına göre yapılmıştır. Avrupa ise bu tip araçları ancak 17. asırda gördü ve yapabildi. Buna rağmen çeşitli kaynaklar Müslüman âlimlerin buluşlarını görmezlikten gelerek, Galileo’nun, astronomide Müslümanlardan altı asır sonra kullandığı âlete ilk dürbün diyebilmektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.