Çocuk, eğitim ve medya üzerine -1-

A -
A +
    Geçtiğimiz günlerde bir öğrencinin videosuyla karşılaştım sosyal medyada. Henüz on yaşında. Beş ay içerisinde 250 kitap okumuş! Bu, muazzam güzellikte bir hadise ancak bir o kadar da sıkıntılı kısımlar mevcut. Sıkıntılı durum bu yaştaki bir öğrencinin otuzlu yaşlarda bir yetişkinin dahi okuduğunda hazmetme ve kıyaslama sorgulama sıkıntısı yaşayacağı nitelikte ağır kitaplardır. O çocuk, zekidir, bilgilidir, öğrenmiştir hepsine kabul. Ancak on yaşında biri, biyolojik olarak henüz doğru yanlış algısı tam oturmamış olan, somut işlemler döneminde bir “çocuktur” Zaten ne olursa olsun ondan söz ederken “çocuk” diye söz edilmektedir. Doğru yanlış algısı oturmamış kişi, bilgilerini beyin süzgecinden geçiremeden ona ne verilirse alır. İşin üzücü tarafından söz edelim biraz. İletişimde geribildirim meselesi vardır. Bir çocuk eğitilir ve öğretilir. Matematik, Fen, Türkçe gibi dersler üzerinden notları açıklanır ve seviyesine (!) göre bir okula, mesleğe yerleşir. Ancak çocuk da olsa kişilerin insani yönleri de bilgi yönleri kadar önemlidir. A sosyal bir insan çok zeki de olsa başarılı olmuş sayılamaz. Kişilerle en yakın çevresinden uzak çevreye kadar iletişim problemi yaşayan kimsenin bilgisinin kimseye yararı olmaz. Dolayısıyla insanların bilgi öğretilirken aynı zamanda eğitilmesi de en az o kadar önemlidir. Buradan yola çıkarak genel eğitim sıkıntımıza da göz atabiliriz. Örnek olarak en iyi soru çözeni doktor yapıyoruz ama doktor olacak kimsede insan sevgisi, sabır merhamet vb. gibi insani boyutlar ne derecede değerlendirmiyoruz. Avukat yetiştirirken adalet anlayışı olup olmadığını değerlendirmede kıstas yapamıyoruz. Çünkü bu anlayışların ölçülmesi mümkün olmuyor. Bütün bu biyolojik, sosyolojik ve pedagojik alanları işaret ettikten sonra üzüntümü de belirtmeliyim ki bu yaşta bir çocuğu böyle yalnızca zekâ yönünden ele alarak malzeme yapan bir kısım medya, sorumsuz davranmıştır. Bu sorumsuz sunuş şeklinin yakın gelecekte o çocuğa ve ailesine ve hatta yakın çevresine yansıyan psikolojik ve sosyolojik sıkıntıları olacağı gibi ulusal kanallarda yapılan yayınlar sebebiyle bazı aileler ve çocuklarına da sıkıntı şeklinde yansıyacaktır.          Buse Nur Ünal       ŞİİR               Sonbahar   Sonbahar yağmurları dökülüyor Damla damla Düşüyor kuruyan yapraklar Parça Parça   Gemiler martılar suskun Mürekkepler bitmiş İstanbul’da bir hüzün var sanki İçim içimi parçalıyor   Gökyüzüne bakıyorum Yağmur bitmiş O zaman anladım ki Sonbahar bırakıp gitmiş          Haktan Veli Çerçi-İstanbul       ENTERESAN BİLGİLER   14 MART TIP BAYRAMI: Tıp alanında çalışanlar için hem bir kutlama, hem çalışma alanındaki problemlere dikkat çekme, hem de meslekteki önemli olay ve kişileri anma etkinliği olan 14 Mart Tıp Bayramı, Türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul ediliyor. 14 Mart, 1827'de, II. Mahmud Han döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulduğu gün. İlk kutlama, 14 Mart 1919'da işgal altındaki İstanbul'da yapıldı. O gün tıp okulu öğrencileri, Hikmet Boran'ın önderliğinde işgali protesto etti. O dönemin ünlü doktorlarının da destek verdiği protesto, tıp bayramında, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak tarihe geçti. 1929'den 1937'ye kadar bu bayram, 12 Mayıs tarihinde kutlanmıştı. 1976 yılında ise 14 Mart'ın Tıp Bayramı olarak kutlanmasının yanı sıra, bu tarihi içine alan tüm hafta Tıp Haftası olarak kabul edildi. [ntv.com.tr/sağlık]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.