Korona, şakaya gelir gibi değil -1-

A -
A +
 
 
Önce şaka gibi geldi… Çin’de koronavirüs haberlerini “uzaktan davulun sesi hoş gelir” gibi izledik…
Sonra İran’a yayılmasıyla “bu iş galiba ciddi bir şey” filan dedik…
Bazıları dalga geçmeye başladı:
“Bu virüs petrol gibi bir şey galiba… Dört bir yanımızda var ama bir Türkiye’de yok!..”
Sağlık Bakanlığının sürekli açıklaması, 14 gün karantina öngörüsü ve halkı sürekli bilgilendirmesine rağmen bir kısım doğuştan muhalif ve özgüven fukarası kimseler virüsün aslında Türkiye’de de olduğunu ama açıklanmadığını fısıltı hâlinde dile getirmeye başladı…
Aklı başında olan kimselerden ses yükselmiyor muydu?
Onlar da diyordu ki: “Eğer bakanlık bu kadar gayret gösteriyor da virüs Türkiye’ye henüz bulaşmadıysa bu büyük bir başarıdır. Eğer bulaştığı hâlde bulaşmadığını gizleyebiliyorlarsa bu daha büyük bir başarıdır...”
Şöyleydi böyleydi derken geçtiğimiz hafta "nur topu gibi" bir virüs vakamız gerçekleşti…
İşin şakaya gelir tarafı olmadığını içimiz titreyerek, bir hoş olarak anladık…
Şimdi ne olacaktı?
Devletin yetkilileri gerekli tedbirlerin alındığını, takibatın sürdüğünü söylemekle birlikte bu defa halka virüs karşısında nasıl davranması gerektiğini de canlı yayın toplantılarıyla basın toplantılarıyla değişik sosyal medya görselleriyle vb. anlatmaya başladı…
Ardından birçok resmî kurum ve kuruluşlardan açıklamalar gelmeye başladı…
Bütün bu açıklamalar bizi panikletmeye yetti de arttı...
Meğer sessiz sedasız dururken…
Meğer vurdumduymaz davranırken…
Meğer Çin İran İtalya vb. ölüm haberleri geldikçe masal dinler gibi dinliyoruz derken…
İçten içe ürperiyormuşuz da haberimiz yokmuş…
Bir şüyuu vukuundan beter dedikleri durumun oluşması an meselesiymiş…
İnsanlar birbirini sakinleştireceği yerde birbirini panikletmeye ne kadar meraklıymış…
Depremde, savaşta, kuş gribinde filan sosyal hayatına, müzik ve eğlencesine hiç ara vermeyen millet, koronavirüsün ülkeye girmesiyle bir panikledi ki tutabilene aşk olsun…
“Kolonya iyi geliyormuş” denilince kolonya firmaları da ne olduğunu anlamadan bütün kolonyaları arı kovanı gibi kuyruklarda bitiriverdik…
            Hakan Özdemir
 
 
 
 
ŞİİR
 
      ŞEHÂDETİN RENGİ
 
Ne oldu da düştük biz bu hâllere
Dünyaya daldık dini unuttuk
Bozkırlar içinde seyran eylerken
Zevk ü safaya daldık cengi unuttuk
 
Hani bileğimizdeki bükülmez kuvvet
Nerde kaldı hani devrilmez kudret
İman ile çarpmıyorsa yürek denen et
Binlerce yazık ki aslı unuttuk
 
İslam askeriydik Rum kapısında
Küffara korku saldık Bedir Uhud'da
Öyle bir millet ki er meydanında
Ölümü öldüren Rabbe kul olduk
 
Göğsümüz çeliktir zırhımız iman
Kılıcımız keskin duamız sağlam
Bitmeyen kavgadır küfürle iman
Uyandır ya Rab gaflet rüyadan
 
Cenge girip yere düşse secde eder başımız
Yavuz Selim Sultan Fatih ki ecdadımız
Din-i mübin uğruna akan kanımız
Şehadetin rengidir al bayrağımız
                    Fatma Nur Subaşı
 
 
UNUTULMAZ MEKÂNLAR
 
İZNİK GÖLÜ: Güney Marmara bölgesinde bir göldür. Yüzölçümü 308 km2dir. Doğu-batı uzunluğu 32 km, genişliği 12 kilometredir. Türkiye’nin beşinci büyük gölüdür. Denizden yüksekliği 85 m, en derin yeri 65 metredir. Su toplama alanı 1246 km2dir. Uzanışı bakımından Gemlik Körfezi'nin devamı biçiminde görülür. Kuzey ve güneyinde yükseklikleri 500 m kadar olan göle doğru dik yamaçlarla inen dağlar arasında bir göldür. İznik Gölü çanağı, batıda Gemlik Körfezi'nden, doğuda Geyve-Pamukova çöküntü alanına kadar uzanan tektonik çukurlar dizisi içinde teşekkül etmiştir. İznik Gölü çevredeki dağlardan inen dereler ve kaynak suları ve yağmurlar ile beslenir. Gölden Gemlik Körfezi'ne doğru açıktan bir ayak çıkmaz, sızıntı sular Karsak Deresi ile birleşerek Gemlik Körfezi'ne dökülür.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.