Çamurda oynayanlar...

A -
A +
Serseri bir gezgin, amaçsız bir canlı, evveli ve ahiri olmayan değildir; insan...
Rahatlık ve bolluk zamanlarında Yaradan'ı ve emirlerini unutmak… Evvelden beri süregelen şey... Zevk ve sefa sürülen dönemlerde, istediğimiz her şey yerine geldiğinde, ihtiyaçlarımız fazlasıyla görüldüğünde, sağlığımız ve sıhhatimiz yerinde olduğunda ekseriyetle Yaradan ve emirleri unutulur.
Unutulur ya da kısmen gevşemeler baş gösterir...
Yoksulluk ve kıtlığa düşerken, acı ve ıstırap baş gösterdiğinde, ihtiyaçlarımız bizi bunalttığında, sağlık ve sıhhatimizde problemler çıktığında Yaradan hatırlanır. Hatırlanır ve çoğunlukla O'na sığınılır...
Karnı tok sırtı pek ise insanın tefekkürün yolu daralır. İhtiyaçlar doyuma ulaştığında düşünülen şey rahat ve konfor üzerine olur. Daha çok rahatını bozacak şeyleri bertaraf etme yollarına kafa yorulur. “Konfor ise ruhun bataklığıdır.”
Yalnız kalınca başlar insanın kendisiyle yüzleşmesi. Kalabalıklar hem sosyal etkiye açıktır hem de içinde düşünmeyi bastıracak birçok unsur içerir.
Acıya, hüzne ve yalnızlığa aşina olmayanların yolu değil; tefekkür.
Hüzün; kendisini geçmişini geleceğini düşünmeye sevk eder insanı. Ve insan çoğunlukla anlayamadığı bu dünya ve kendisi için hayrete düşer. Düşünmenin insana verdiği sancı beri taraftan verdiği huzur ile eştir. Gelecekten maksat ne zaman yaşayacağını bilemediği ölümdür. Bir sonun olması içinde yaşanılan anı ve geçmişi sorgulatır.
Bu anlamda düşünmek ikiye ayrılır; birincisi insanı huzur ve hayrete yöneltirken, ikincisi bazen burukluğa ve bazen pişmanlığa sevk eder. Düşünmekten ve yalnızlıktan kaçmak insanın geçmişi ve eylemlerini inancı ekseninde değerlendirmesi ile olur.
Bu dünyanın geçici hevesleriyle oynayanlara ölümü düşünmek hüzün verir. Ölümden sonrasına inananlara ise bu düşünce huzur verir… Önce "kendini arayan insan" olmaya çalışır. Sonra yunuslar gibi “bana seni gerek seni” makamına kavuşmayı özler… İnsan bu manada kendini aramalı… Çamurda oyalanmamalı, kendinden yola çıkarak kendini bütün canlıları mevcudatı ve âlemleri yaratan Rabbini tanımaya yönelmelidir...
        Tunahan Dağaşan
 
 
 
ŞİİR
 
     İstanbul şehri
 
Erenlerin kalbi burada atar,
Bir ab-ı hayattır İstanbul şehri,
Sayısız evliya bağrında yatar,
Bir maneviyattır İstanbul şehri.
 
Burası kıymetli zatlar diyarı,
Sahabeden Halid Eyüp Ensari,
İstanbul’un medar-ı iftiharı,
Nurlara deryadır İstanbul şehri.
 
Eyüp Sultan adlı mübarek mekân,
Burayı ziyaret etmez mi insan?
Onları tarife yeter mi lisan?
Tasavvuf yoludur İstanbul şehri.
 
Büyük bir âlimdir, hem de bir veli,
Kaşgarî dergâha komşudur kabri,
Muhterem hocamız Hüseyin Hilmi,
Saçtığı ışıktır İstanbul şehri.
 
Edirnekapı’da dervişler piri,
Orada yatıyor velinin biri,
Adına diyorlar Murad-ı Münzevi,
Himmetle doludur İstanbul şehri.
 
Zeyrek Yokuşu'nu çıkınca yeri,
Ağaçlar altında mübarek kabri,
Çoğu tanır Mehmet Emin Tokadî,
Dilek kapısıdır İstanbul şehri.
 
Dini için çekmiş nice çileyi,
Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdai,
Kadılığı atmış, olmuş fedai,
Bize yadigârdır İstanbul şehri.
 
Üsküdar’ın şöyle biraz dışında,
Sade bir mekânda köşe başında,
Abdülfettah yazar mezar taşında,
Akrî’ye mekândır İstanbul şehri.
 
Toprağını sıksan fışkırır veli,
Surlar neler söyler olsa da dili,
Fatih Sultan’ın manevi hâli,
Şanlı bir tarihtir İstanbul şehri.
(Rahmetullahi aleyhim ecmaîn)
 
         Zeki Karaca-Konya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.