Kıskançlık!

A -
A +
  Eğer kıskançlık namlunun ucunda duran mermi ise tetiğe basan kimdi? Hazreti Âdem’in yaradılışı ile başlıyor hikâyelerimiz, içimizde… O zamandan yüreklere ekilmiş duyguları biçiyoruz zamanın ahirinde ve evvelinde. Hani Habil ve Kabil’in arasında geçen o ilk cinayet? Kıskançlık kuyusunun içinde kaybolmuş yüz binlerce "Kabil" var bugünde yaşayan. Ve "Habil"ler her gün ölüyor bir köşede sessizce... Hırslı bir kavganın suçlu çocukları büyüyor bu gökyüzünün altında… O zamanın gökyüzü ile bu zamanın gökyüzü aynı. Aynı sürgünün hayatları farklı dünyanın yalnızları oluyoruz kendi içimizde. İşin tezadındayım aslında. Olamadığımız farkındalığın yanılmış zanlarını topluyoruz o günden beri… Kıskançlık ekip, katil arıyoruz içimizin ön yargılarından. Yeryüzü bilmiyorum nasıl olurdu ilk suçlar işlenmemiş olsaydı? Dünyaya gelmek mesele değil de nasıl gittiğimiz büyük mesele... Milyon yıl sonraki çocuklarının ağzında nefret şarkısı, etrafta kan kokusu... Her yer kan kokuyor. Kabil, yine öldürüyor Habil’i cehennemî karanlık sokaklarda. Dünya âlemi misalde bir yer olsa da bu yer sofrasında yemekte hep kardeş payı acılar sunuluyor. “Aç”ımız çok ama acımızı anlamayacak “tok”larla oturuyoruz sofraya. Sofranın başköşesi hep onların oluyor. En büyük lokmayı hep onlar kapıyor. Adı kardeşlikse bu oyunun kaybedeni neden oluyor? Dünyanın sonunu getirecek elementler keşfediyor âdemoğlu. Hırs, nasıl da ele geçiriyor Kabiloğullarını. Ve sonumuzu getiren aslında başlangıç noktası oluyor yine. İlk yanlış anlama, ilk kıskançlık, ilk hırs ve ilk cinayet... İnsanlığın sonunu getiren zaman ilerledikçe modernleşen bu ilkel silahların modası hiç geçmiyor, kalitesi hiç düşmüyor. Milyar yıl sonra bile namlunun ucunda duruyor kıskançlık. Kardeş kardeşi hep o silahla vuruyor. Yine aynı şekilde ölüyor, öldürüyor. Ustaca saklıyor toprağın altına. Gömmeyi kuştan öğrendi ilk insan şimdi kuşları da öldürüyor son insan... Korkusuzca ölümü keşfediyor insanoğlu. Ölümü yaşarken haddini aşan birkaç milyar insanoğlundan bahsediyorum. Senden, benden, bizden... Ve soruyorum: “Eğer kıskançlık namlunun ucunda duran mermiyse tetiğe ilk kim bastı?”           Nazlı Duran       ŞİİR                       Ant olsun   “Mert olun” dedim beyler “biraz daha mert olun Hukukun karşısında doğru dürüst fert olun. Kim dedi; insanların başlarına dert olun” Milletim hak etmiyor kirlenen bir ayağı Halk çok iyi biliyor kim asil kim bayağı…   İnkâr etme açıkla; “Ama ekmek parası İşi mi var milletin ne yapsın fukarası? Çalışmak zorundaydık dağ uçurum arası Açılan okullarda kaldık biraz aş için Yuvanın temeline bırakmaya taş için.”   Alakam yok derseniz mazlum olan ne desin Kaçma korkak kuş gibi bir söyle neredesin? Polisleri duyunca kesilir mi nefesin? “Sonuna kadar inkâr” doğru ne zaman gelir? Gök düşer üstünüze kızgın asuman gelir.   Yurt dışına çıkarak rahatına bakanlar, Alakasız dünyada keyfe çubuk yakanlar, İnşallah sizlere de basacak hafakanlar Bu karmaşık oyundan çıkacağız ant olsun “Tekeden süt sağılmaz” bakacağız ant olsun.                                  Afet İnce Kırat       UNUTULMAZ İSİMLER   Nuri Pakdil   Edebiyat dünyasına adını altın harflerle yazdıran mütefekkir, şair, deneme ve oyun yazarı Nuri Pakdil. Kahramanmaraş'ta 1934'te dünyaya gelen Nuri Pakdil, büyük mücadeleler ve fikir mücadeleleriyle dolu hayatını 2019 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü alarak taçlandırmıştı. Türk edebiyatının "Kudüs Şairi" olarak tanımlanan usta yazar 2019 yılı Ekim ayında vefat etmiştir... Nuri Pakdil “Allah” demenin dahi yasak olduğu bir dönemde büyüdüğünden dolayı, doğuştan yazar bir üstattı. "Direniş"in en büyük simgesidir aynı zamanda. Yabancılaşmaya karşı büyük bir direniş sergilemiş gelecek nesillere aslolan hizmetin nasıl olacağını göstermiştir. Mekânı Cennet olsun… Rabia Özen
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.