Söz mü göz mü? -2-

A -
A +
Dinlemek bir bütün olarak muhatabın samimiyetini yahut samimiyetsizliğini, tecrübelerini, kişiliğini, karakterini tanımamıza fırsat verir. Dinlediklerimizden ona göre dersler hükümler çıkarabiliriz. Oysa seyretmek çoğu zaman her şeyimizle teslim olmaya kadar gider ve gitmektedir. Televizyon ve internet dünyası gücünü muhatabının sorgulayamamasından, muhakeme etmeye fırsat bulamayışından, ilk anda vermek istediklerini kolayca kabul ettirmesinden alır.
 
Bu coğrafya irfan geleneğinin yoğurduğu nesillerle doludur ve bunun en büyük özelliği söz medeniyetinin ağırlığıdır. Konuşmasında âyetten hadisten bahseden, Hazreti Mevlâna’dan Yunus’tan misaller getiren, gönül erleri Abdülkadir-i Geylani, İmam-ı Rabbani hazretlerinden iktibaslar yapan Necip Fazıl’dan şiir okuyan vb. bir konuşmacının sıcaklığını, samimiyetini, o efsunlu camlardan ve ellerde dolaşan akıllı telefonlardaki sanal ortamlardan alamazsınız. Bu hususta elbette zamane gençliğini ikna edebilmek, sanaldan, geçici dünya meşgalelerinden uzak tutabilmek içinde sorumluluk sahiplerinin o oranda donanımlı, birikimli olması gerekir o da ayrı bir konu. “Salah olmadan ıslah olmaz” derler. Yani “Düzelme olmadan düzeltme yapılamaz!..” Yani evladına “Kitap okumak çok iyidir evlat” diyen bir babanın elinde evlat hiç kitap görmüyorsa nasıl bir vaziyetin olacağı aşikâr değil mi?
 
“Oku” diye başlayan bir zaman sürecindeki medeniyetlerin temelinde sözün gücü hâkimdir. Yaşadığımız tarihî değişim, bu gücün yerine göz medeniyetinin ortaya koyduklarını “başarı” diye bize sundu. Oysa o medeniyet bile son tahlilde kendi insanının bile mutlu olamadığı bir dünya koydu ortaya.
Peki ne demek istiyoruz? Hazreti Mevlâna’nın pergel metaforunda olduğu gibi sabit ayağı millî ve manevi değerlerde diğeri ile beşerin en üst seviyede ortaya koyduğu bilim ve tekniği bir diğer ifade ile yitik malımız olan ilmi alacak üretecek, bir gençliğin yetişmesini istiyoruz. Böyle bir gençliğin de ancak söz dinleyen, sanala mahkûm olmayan, dinini imanını tarihini, ana baba öğretmen gibi büyüklerini dinleyen bir nesille mümkün olabileceğini düşünüyoruz.
          Ahmet Tunahan
 
 
 
ŞİİR
 
                 Yegâne
 
Sokuldum gök kubbenin sinesine
Fısıldadım “bu dünyanın gönlümle derdi ne?”
 
Kimi batar yerin en dibine,
Kimi dolaşır bulutların ahenginde avare.
 
Cevabı kâinatta gizli bir bilmece,
Çeşmelerden serinlik akar taşların kasvetine.
 
Karlı dağlar dolup taşınca mor sümbüllerle,
Kalbimin çiçekleri de tomurcuklanır imrenip divane.
 
Düşlerim menzili varılmaz yollarda olsa da biçare,
Güneş kamaştırır gözlerimi yegâne.
 
Kuşların türkülerini iyi dinle.
Niçin her ağacın semayı kucakladığını iyi kavra.
 
Çiçekleri koparma artık bırak, zikri duy dallarında,
Haydi durma onu bul, korkularından ebedî kurtul.
 
Ey gönül gayri tasalanma!
Yolun sonu vuslat oldukça.
 
Onu bulan kendini kaybetse ne yazar,
Hakiki aşkı bulduktan sonra?
 
Onu bulan dünyayı yitirse ne çıkar,
İki cihanda hakkı arzuladıktan sonra?
 
İnsanlar anlamaz seni gayri lisanla kalbini yorma.
Gönül hakkı bulunca derdi şerh eylemek elbet zor olur.
 
            Kübra Can
 
 
 
SAĞLIK OLSUN
 
SİRKENİN FAYDALARI: Sirkenin faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Bunlardan bazıları şöyledir: 
Hazmı kolaylaştırır. İştahı açar, bu sebeple birçok yemek ve salatalarda tat ve çeşni için kullanılır. Sirkenin güzel ve ferahlatıcı kokusu, asabî baygınlıklarda hastayı uyandırıcı etkiye sâhiptir. Sirkeyle soğuk su friksiyonları, en zararsız ateş düşürücü, yine vücuda sükûnet ve ferahlık veren bir preparattır. Sirke, sinamekiyle kaynatılıp sürülürse, saçların dökülmesini önler. Egzama ve yaralara sürülürse büyük ölçüde şifa sağlar, iyileştirir. Yine sinamekiyle kaynatılarak içilen sirke, kabızlığı giderir. Sirke tortusu, kangren ve deri (cilt) vereminde yaralı bölgelere sürülür veya yaralara konursa olumlu sonuçlar elde edilmektedir. Bu hâlde tortu, merhem gibi kullanılmalıdır. Bu tatbik, önce yaranın genişleyip, büyümesine engel olur ve sonra da yavaş yavaş iyileşmesini sağlar eder. Bu tür uygulamalar öncesi doktorunuza danışmanız önerilir. 
Peygamber efendimiz; “Sirke ve zeytinyağı ne güzel katıktır, sirke bulunan evde fakirlik olmaz” buyurarak sirkeyi methetmişlerdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.