İnsanoğlunu tanımak -1-

A -
A +
İnsanoğlunu tanımak çok zordur… Kırk yıl sonra hasmından öcünü alır da “ne çabuk aldım” der… İnsan bu kadar kindardır. Düşmanı olarak gördüğüne akla hayale gelmedik işkenceden zerre kaçınmaz… İnsan bu kadar zalimdir… Hemcinsini öldürürken gözünü kırpmaz ama bir serçenin can çekişmesine dayanamayıp merhametten ağlar… İnsan bu kadar yufka yüreklidir… İnsan cahildir… İnsan âlimdir… İnsan evlattır… Babadır… Annedir… İnsan çiğ süt emmiştir derler. Peki öyleyse... Her birimiz, kendimiz kadar bilinmez olan bu diğer insanları, bu diğer insan denilen varlığı nasıl anlayacağız da ondan arzu ettiğimiz şekilde tam da kafama göre dediğimiz bir “insan” profili çıkaracağız? Bu acaba mümkün müdür? Soruya karşı soru sorarak denemeye ne dersiniz bu çabayı? Yani şöyle: -Hangi insanı arıyoruz? Ya da “aradığımız, istediğimiz insan nasıl olmalıdır?”  “Hangi insan?” sorusuna vereceğiniz cevap aynı zamanda arayacağımız insanın adresini de göstermektedir… İnsan… Kimine göre akıllı, kimine göre zengin, kimine göre güzel, kimine göre soylu, kimine göre dindar, kimine göre gaddar, kimine göre acar, kimine göre açıkgöz, kimine göre hoşgörülü… Say sayabildiğin kadar, bitiremezsin… “İnsan nedir, nasıl olmalıdır?.. Hayatta mutlu ve başarılı olabilmesi için nelere dikkat etmelidir?” Bu ve benzeri sorulara cevap verebilmek için galiba önce insana kendisinin biraz olsun farkına varmasını sağlamaya çalışmak en doğru yoldur. İşte bu çabanın adı psikolojidir… Bu çabayı gösterene de psikolog derler… Buna göre psikolojinin bir bakıma tarifi şöyle olabilir mi?: "İnsanın kendisini… Kendi konumunu… Kendi gücünü… Kendi imkânını… Olması ve durması gerektiği reel durumu… İçinde bulunduğu reel konumu bilmesi…" Bu gerçekliğe göre hareket etmesi ve adım atması… Böylece evdeki hesabını çarşıya uyar hâle getirebilmesi… Böylece mutluluğa perde olan “pişmanlık”, “üzüntü”, “aldanmışlık”, “endişe”, “kaygı”, “öfke” gibi duygulara kapılmaması… Sonuçta da ya olduğu gibi görünen ya da göründüğü gibi olan bir insan olması… Mevlâna da insana özünde bunu öğütlemiyor muydu?           Elif Azra Türkmen     ŞİİR                 Yetim   Gelin yetimlere umut olalım, O kimsesiz ellerinden tutalım, Saçlarını okşayalım onların Kara günlerine ışık olalım.   Bir çift ayakkabı, bir giyim çorap, Bir kazak, pantolon, başına eşarp, Onların yüzünü güldürmek sevap Gelin bu sevaba ortak olalım.   Mevlâ hoşnut olur yetim gülerse, Bayram günlerinde neşelenirse, Onları korumak vazife bize, Dinimizin bu emrine uyalım.   Yüce Allah “onları koruyun” diyor, “Yetimin karnını doyurun” diyor, Süleyman “yetimi kayırın” diyor Çevremizde varsa “bulan” olalım.             Süleyman Usta-İstanbul     GÜZEL YURDUMUZ   MERZİFON: Amasya ilimize bağlı büyük bir ilçe olmasına rağmen bölgede tarih boyu bilinen en önemli yerleşim merkezlerinden biridir. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, arpa, ayçiçeği, tütün, mercimek, kiraz, elma olup, ayrıca az miktarda üzüm, kendir ve nohut yetiştirilir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. En çok koyun ve sığır beslenir. Şehir yakınında bulunan askerî hava üssünün ilçenin gelişmesine, ticaretin ilerlemesine büyük katkıları olmuştur. İl merkezine 47 km mesafededir. Belediyesi 1884'te kurulmuştur. Osmanlı tarihinin büyük sadrazamlarından Köprülü Mehmed Paşa'nın damadı ve İkinci Viyana Muhasarasının bahtsız kahramanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, şehrin yetiştirdiği en tanınmış şahsiyettir. Ayrıca Sultan İkinci Murad zamanında yaşayan meşhur âlim ve mutasavvıf Abdurrahim-i Merzifonî de burada ilim neşrinde bulunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.