Batı düşerken… -2-

A -
A +
Cadı kazanında yalnız denizler kaynamıyor… Aynı zamanda karanlıklar yurdu Orta Doğu, kimliği gasbedilen Asya, bize empoze edilmeye çalışıldığı gibi yamyamların memleketi değil aksine "asıl yamyam” kimselerin renkleriyle damgaladığı Afrika ve acılara omuz silken, değdiği yeri çürüten ve devamlı çürüyen Batı'nın dokuduğu ıstırap gömleğinde kaybolan insanlık kaynıyor.  Afganistan’da bir vakittir yaşanan beynelmilel (uluslararası) hadiseler de gösteriyor ki, Batı’nın içki şişelerini koltuklara yerleştirdiği uçakların kanadında anca yer bulan ve sonrasında süratle alevlenen ve rüzgârı peşinden sürükleyen tayyarenin kanatlarından aşağı yokluğa doğru el açan talihsizlerin görüntüleri “Batı’nın düşüşü”nü de gözler önüne seriyor.  Batı, çizdiği bu Rönesans tablosunu uzaktan seyretmemize şaşmıyor, katı ve vazgeçilmez malumat hazinemizle kocamışlar gibi ahkâm kesmemize bayılıyor ve kardeşlerimizi hor görmemize karşı yerli "Henry"leriyle beraber düşerken bile bin senedir hayalini kurduğu rüyayı yaşayabiliyor. Zehrin merkezinden medet dilenen belki yaralı, yılgın ve yorgun gönlümüz; belki Batı’nın "Müslümanlıkla yoğrulan" topraklara ayrık otu gibi ektiği ırk kavgası; belki de hamasi destanların berraklığından ürken narkozlu ruhumuz sırtımızın doğrulmasına izin vermiyor. Kararan gönlümüze değil nasihat, tekerrürlerle dolmuş insanlığın en acı romanı olan tarih bile fayda etmiyor. Öyle efsunlanmış beyinler var ki Tanrı Dağlarından bu tarafa, Asya’nın bozkırlarından Anadolu’ya kadar kurulmuş nice devletlerimizden habersizler… Yakın tarihte yeniden özgürlüklerine kavuşmuş Türk cumhuriyetlerinin dününden bugününden ve yarınki geleceğinden habersizler… Aynı bedhahlar bugün de “ne işimiz var orada”, “ne işimiz var burada”, “ne işimiz var filan yerde” diyerek sadece ufuksuzluğun değil köksüzlüğün de fotoğrafını çiziyorlar. Aynı zavallılar elin Batılısı denizler ötesinden gelip de buralarda yıllardır ne arıyor diye sormuyor…           Cüneyt Akçatepe       ŞİİR                SONBAHAR   Bugün sana bir şiirin selamı var. Her satırında hasret yatar. Bizim için tek bahardır ilkbahar, Kırılır yoksa yapraklar ve kuşlar...   Sonbaharın adı başka olmalı, En hüzünlü şiirlere sarılmalı, Gizlenmiş kuytu bir sayfada, Bir çiçek gibi kurutulmalı.   Her sonbahar sona yaklaştık, Bedenden çok ruhen yaşlandık. Kırıldık, yorulduk, uslandık, Biz her mevsimde sonbahardık!                Rabia Özen         TARİHTEN BİR YAPRAK   SALİH REİS: Kanuni Sultan Süleyman Han'ın, Barbaros Hayreddin Paşa'yı İstanbul’a dâvetinde, onunla beraber gelen reislerin arasında Sâlih Reis de vardı. Sultanın huzuruna Hayreddin Paşa ile beraber kabul edildi ve deniz albayı rütbesi verildi. Sâlih Reis, Preveze Zaferinde (1538) Donanma-yı Hümâyûnun sağ kanadına kumanda etti. 1551’de bahriye beylerbeyi (oramiral) rütbesine yükseltilerek Cezayir eyaletinin beylerbeyliğine getirildi... Osmanlıların Akdeniz hâkimiyetlerinde büyük gayretleri görülen Sâlih Reis, çalışkan, zeki, teşebbüs sâhibi, idareci, kabiliyetli bir deniz amiraliydi. Barbaros kardeşler gibi dine, devlete hizmet etmeyi şeref sayardı. Bu meziyet ve kabiliyetleriyle denizlerde uzun yıllar, şerefli hizmetlerinden sonra 1556 yılında Cezayir’de vefât etti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.