İnsanı tanımak ve tanımlamak

A -
A +

İnsanın kendi varlığı üstünde düşünmesi çok eskilere uzanır. İnsan yeryüzündeki diğer canlıların hepsinden üstün birçok özelliklerle doludur. Ama insan onu var edenden başka kimsenin çözemediği ve çözmesinin mümkün olmadığı her biri ayrı bir dünya olan bir varlıktır.

İnsan, dünyanın içinde dünyadan bir parça olan, dünyaya hâkim olup yine dünyada yok olandır… Kendinden öncekini, kendinden sonrakine bağlayıp doğarken kendi ağlarken öldüğünde arkasından ağlanan, muhteşem bir hayaldir.

İnsan, önce yok iken… Sonra da yoktur. Onun için dünya “iki kapılı bir handır” insana. Ama ne gariptir ki insana “ölüm” vardır ama sanki kendisi için değil başkaları içindir. O yüzden kendisi için de hep bir başkası haber verir “öldü” diye…

İnsan menfaatçidir, uzun emel sahibidir, dünyaya düşkündür. Kimi insan bir başkasını suçu olmasa bile kendinden olmadığı için öldürürken gözünü kırpmaz da bir serçenin can çekişmesine dayanamayıp merhametten ağlar… İnsan cahildir… İnsan âlimdir… İnsan evlattır… Kimine göre akıllı, kimine göre zengin, kimine göre güzel, kimine göre soylu, kimine göre dindar, kimine göre gaddar, kimine göre acar, kimine göre açıkgözdür…

İnsanda his vardır, duygu vardır. Karar vermek vardır. Kabul etmek veya reddetmek vardır.

Yüce Allah bir hadisi kutside şöyle buyurmaktadır:

“Ne göklere ne yerlere sığarım fakat mümin kulumun kalbine sığarım.”

Bu yüzden kalp için “Nazargâh-ı ilahi” de denir. Şu dünyada ne varsa biliniz ki bir numunesi insanda vardır.

İslamiyet’te, insan, ruh ve cesediyle birlikte ele alınır. İnsan yalnız bir ceset olmadığı gibi yalnız ruh da değildir. İnsan maddesi ve ruhuyla bir bütünü teşkil eder. İslâm dini, insanın bu her iki cephesine ait bütün bilgileri en öz ve mutlak doğru şekilde bildirmektedir. İnsanın yaratılışı hakkında mutlak doğru bilgiler veren İslâmiyet, insanın manevi tarafını da bildirmektedir. Fen ilimleri, asırlar boyu çalışma neticesinde modern âlet ve cihazlar, müşahede ve tecrübelerle insan vücudu hakkında Kur'ân-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin bildirdiklerinin bir kısmını nihâyet anlayabilmiştir...

           Zehra Yiğit

 

 

ŞİİR

 

                VAR MI?

 

Yine bir kış akşamı!..

Hüzünlendim bakarken karanlığa!..

Hâlimiz nice olur diye...

Rabbimize hamd ve şükür var mı?..

 

Öylesine dalmışız ki gaflet ve dalalete,

Nerden gelip, nereye gidiyor ahvalimiz!

Bakıp da etrafımıza, olmayız bîçare.

Düşmeden düşenlere elimiz var mı?

 

Gezip tozarız sonu düşünmeden…

Varacağımız aslolan vatanı…

Heybesi boş olan, geçer mi hesaptan,

Ölmeden ölümü bilenimiz var mı?

 

           Abdulkadir Yılmaz

 

 

 

 

ESKİMEZ KELİMELER

 

NAZAR: Göz atmak, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek. Halk arasında meşhur olan anlamı ise göz değmesi.

NAZARGÂH: Farsça bir tamlama olup nazar-gâh şeklindedir. Bakılan yer, nazar edilen yer anlamındadır...

MÜPTELA: Dertli. Hasta. Başı sıkıntılı. Rahatsız. Belâlı. Düşkün. Tutkun. Tutulmuş.

DİRAYET: Zekâ, bilgi. Kuvvetli tecrübe sahibi olmak. Temkin ve tecrübeye dayanan akıl.

FETÂNET: Zihin açıklığı. Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam anlayış. Peygamberlerin sıfatlarından biridir.

EMARE: Alâmet, işaret, nişan, iz, ipucu, belirti.

MÜSVEDDE: Seved kelimesinden, temize çekilmek üzere yazılmış şey. İlk yazılan. Acele ile temiz yazılmayan yazı anlamındadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.