Dini de Osmanlıdaki gibi yaşayacak mıyız?

A -
A +
Bir tartışma başladı ya… Baktım Hürriyet de balıklama içinde. Meğer bilmediğimiz ne din bilginlerimiz varmış…
Ahmet Hakan Coşkun, Ertuğrul Özkök, Taha Akyol hoca efendiler mesela… Daha kimler, kimler… Dahası; kimler, kimlerle beraber… Ben de ‘din diyanet işlerinden anlamam, neme lazım’ diyordum ama… Ne yalan söyleyeyim, kıskandım… Hem çocukluğumda camilerde müezzinlik yapmışlığım var. Kamet getirip, minarelerde ezan okumuşum. Daha ne olsun… O zamanlar başkaydı… Şimdiki Diyanet nerdeee! Camide oyun moyun olmazdı. Abdestimizi alır, dedemizin elinden tutar, gider namazımızı kılardık. Birisi “Aferin” dediyse, yeniden camiye koşmak için yeterli gazı alırdık. Neyse… İlkokuldan sonra İmam Hatip’te de okuduğumu düşünürsek, vaziyetim Özkök’ten hallice... Madem, hem ‘iyi şarap nasıl anlaşılır’, hem de dinle ilgili öğütler yazılabiliyormuş… Neyim eksik… Ben de yazdım. Onlar kadar derin ilmim yoksa da, kafama takılanlar var en azından… Sorularım ‘dinde reform’u her daim işleyen Hürriyet’le aynı çizgide seyirten bizim mahallenin avanesine… Özellikle de hem Hürriyet kafasında olup, hem de Yeni Osmanlı türküsü tutturanlara… İtiraf edeyim, ben de Osmanlı hayranıyım… Ama şu soruların cevabını bilmiyorum; Eğer, Osmanlının kodlarına döneceksek, bunu dinî hayatımızda da tatbik edecek miyiz? Osmanlının yaptığı gibi; itikadda İmam-ı Maturidi ve İmam-ı Eşari yolunu tembihleyecek miyiz? Amelde hak mezhepler Hanefi, Şafiî, Maliki ve Hanbeli’dir diyecek miyiz? Nitekim; Osmanlı âlimleri müctehidleri, müceddidleri rehber edinirdi. Çünkü onlar Kur’ân-ı kerimi manalarıyla... Bütün hadis-i şerifleri yine manalarıyla ezbere bilir, İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs, Bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilen, Dört mezhebin tüm inceliklerine ve farklılıklarına vâkıf, Fıkhın ve tasavvufun en yüksek derecesinde kişilerdi. Yeni Osmanlıda da rehber olacaklar mı? Üstad Necip Fazıl’a ‘kendini bulduran’ büyük İslam âlimi Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri, “Osmanlı İslamiyet’in bekçisi idi” buyurmuş. Söylesenize, biz ne yapacağız? Abdülhamid Han tahttan indirildikten sonra din işlerine karıştırılan fesadı, koyu ittihatçı ve masonların taaa şeyhülislamlık dönemlerinde zerk ettiği zehri ayıklayacak mıyız? Abdülhamid Han tarafından sürgün edildikleri Irak ve Fizan’dan getirtilip din kitapları yazdırılan kişilerin bu ülkede dine nerelerde tahribat verdiğini araştırmayacak mıyız? Yoksa biz, ‘dini bugüne uyarlıyoruz’ ayağına başka bir şey mi yapacağız? Dedim ya, ben anlamam bu işlerden… Yukarıda saydığım ‘müctehid’lik şartlarını haiz bir profesör varsa bana cevap versin. Söz, ne derse onu dinleyeceğim.
  **********   Tebrikler Sayın Görmez  
“Dini bozmayın” diye avazımızın çıktığı kadar bağırdığımız günlerde TRT1’de bir yarışma başladı. Sözüm ona Kur’ân-ı kerimi güzel okuma yarışması ama, felaket… Sadece ilk bölümünü biraz izledim, bir daha da açmadım. Yarışma türkü ile başladı çünkü… Evet, evet… Bildiğiniz türkü… TRT’deki dostları uyarma mahiyetinde, sosyal medyadan da tepkimi dile getirdim. Ama bu işte asıl konuşması gereken kişi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’di. Gecikmeli de olsa, vazifesini yaptı. “Kur’ân ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” dedi. Hele şükür, doğruları yüksek sesle duymaya başladık. Temennim o ki, devamı gelsin. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek boynumuzun borcu. Dini de Osmanlıdaki gibi yaşayacak mıyız?
  ***********   Katar neyin işareti?   Duyar duymaz aklıma K. Irak’la petrol ticareti geldi. Hatırlayın… Daha üç yıl öncesi… Amerikalısı, İngiliz’i, “Masada biz olmadan yapamazsınız” demişti. Dinlemeyince Peşmerge ile Irak ordusu karşı karşıya geldi. Barzani yine de direndi. Her şey hazırdı çünkü. Hatta paranın hangi bankada tutulacağı bile… Halkbank… Ve ilk petrol K. Irak’tan Ceyhan’a aktı. Sonra tankerlere yüklendi. Ama Erbil, petrol gibi kıymetli bir ürünü satamadı. Aylarca denizde dolaştı, kimse cesaret edip alamadı. Bu sırada n’oldu? Suriye’den uyduruk kamyonetlerle yola çıkan DEAŞ, Erbil’in kapısına dayandı. Hatırlayın, Musul’u da birkaç saat içinde teslim almışlardı. Lafı uzatmayalım… ABD, İngiltere masaya oturdu, K. Irak DEAŞ işgalinden kurtuldu (!) O petrol ne mi oldu? İsrail aldı. Zaten bu da ilk ve sondu.   Katar meselesine gelince… Trump’ın oyunu daha açık oynayacağı bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu. Darbeciymiş, diktatörmüş, yok bilmem neymiş, hiç önemli değil… Kim menfaatlerinden yanaysa stratejik ortakları o… Batı kurnaz ve ilkesizdir çünkü… Adım adım giderler… Suriye’deki vahşetle, Sünni ve Şiileri kan davalı yaptılar. Artık barışmaları çok zor. Bu sebepledir ki, sıra Sünni coğrafyayı parçalamaya geldi. İlk hamle Katar’a… Asıl amaç, Türkiye’ye akan kaynağı kurutmak, yalnızlığa sürüklemek ve saldırmak. PYD’ye var güçleriyle boşuna silah yığmıyorlar…   Bu anlattıklarım karmaşık geliyorsa, daha pratik bir tavsiyede bulunayım. CHP’ye iyi bakın… Kılıçdaroğlu’nun ne demeye çalıştığını çözerseniz, üst aklın niyetini de anlarsınız.   *************   Kamyonlar darbeye karşı şehirde…   Bu iddiayı, aylar önce duymuştum. Koca kamyonları, hatta tırları Sirkeci arabalı vapur kuyruğunda görünce haberini yaptırmıştım. Birileri de bunun, 15 Temmuz gibi muhtemel bir darbe girişiminde gerekli olduğunu, belediyelerin araçlarının yetmediğini anlatmıştı bana. İddia tabii… Ama mantıksız değil. Öyle ya! Şimdiye kadar izin verilmezken, şimdi neden göz yumuluyor? Biz resmî kaynaklarca doğrulanan bilgi olmadığı için haberimizde buna yer vermemiştik. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, dün resmî açıklamayla kamyonlara arabalı vapur için artık izin verilmeyeceğini duyurdu. Gerekçe, ağır tonajlı araçların yollara zarar vermesi. Öteki pencereden bakarsak, tehlike geçti demek ki…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.