Millî akıl…

A -
A +
Farkında mısınız; ne kadar boşta gezen sorumuz var…
Meselâ; kendi atamıza, soyumuza niye düşmanız?
Burası Ermenistan mı ki, çocuklarımızı Türk büyüklerine düşmanlıkla yetiştiriyoruz?
Cevabını kimsenin kurcalayamadığı bir başka soru;
“Çanakkale Geçilmez” deyip kovduğumuz düşman, iki yıl sonra nasıl oldu da Çanakkale’yi geçip İstanbul’u işgal edebildi?
Hadi işgal etti…
Niye son padişahı alıp gitti?
Ders kitaplarında anlatıldığı gibi İngiliz uşağı ise İngilizlerin onu götürmesi mi gerekirdi, iktidarını sağlamlaştırması mı?
***
Vahdettin Han’a vurulan hain damgasının bir türlü yıkılamaması, birkaç yıl önce Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Mehmet Ali Beyhan’ı da isyan ettirmiş “Tarihçiler konuşmaya korkuyor” demişti.
Kendisinden hazzetmeyiz ama, Can Dündar gibi birisi bile belgesel yapıp, havada gezen birkaç soru sorunca âdeta linç edilmişti…
Korkup susunca aklımızdaki soru cevap buluyor mu peki?
***
Sadece Vahdettin Han değil…
Kızıl Sultan iftirasıyla karalanan Sultan 2. Abdülhamid Han için söylenen ipe sapa gelmez laflar 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı da çileden çıkarmış,
Adamcağız dayanamayıp, bu ülkede tarih kitaplarının yalanlarla dolu olduğunu, “Birlik ve gelişme” diye iktidarı ele geçirilen İttihak ve Terakki’nin 9 yılda koca imparatorluğu bozuk para gibi harcadığını anlatmıştı.
***
Diyeceksiniz ki, bunlar bilindik mevzular, durduk yerde niye kaşıdın?
Hele sabır, anlatacağım…
Konuşmaya korktuğumuz sorularımız olduğuna göre; anlaşılan o ki ciddi problemlerimiz var.
Bunun etkileri, ülkesine düşman kitlelerin oluşmasından da belli zaten…
PKK’lısı, FETÖ’cüsü, DHKP-C’lisi, Esad’cısı, İran’cısı, Rusya’cısı, Avrupa’cısı, Arabistan’cısı…
Hepsi ibret olarak ortada…
***
Bunlar, zayıf dönemden miras kalan sıkıntılarımız…
Mazisi en az 200 yıl geriye gider…
Peki Yeni Türkiye’nin misyonunu da sorgulamak gerekmez mi?
***
Çok şükür, artık sınırları içine hapsolmuş bir Türkiye yok.
Ülkemiz Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde etki alanını hızla genişletiyor.
Dünyanın neresinde mazlum varsa yardımına koşuyor.
Osmanlıdan koparılan milletler, Türkiye Cumhuriyeti devletini karşılarında gördüklerinde umutlanıyor, gözyaşı döküyor.
Ama bu coğrafyalarda sadece ekonomik veya askerî olarak var olmak mı gerekiyor?
Hatırlamamız gereken başka misyonlarımız yok mu?
Meselâ; atalarımız dört kıtada neyin uğruna at koşturdu?
Fetihten fethe koşarken neyin davasını yürütüyordu?
***
Geçenlerde bir tarihçi-eğitimciden şu yorumu dinledim…
Diyor ki; Bir milletin yönetim sistemi değişebilir.
Fakat medeniyet kavramı çok önemlidir.
İngilizler Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletini sadece fiziki olarak değil; kültür ve medeniyetini, en önemlisi ‘millî aklını’ da tasfiye etti.
Kültür ve medeniyetimizden, Anadolu Ehl-i Sünnet İslam’ından beslenmeyen sosyal disiplinler ‘millî aklı’ meydana getiremezler.
Şu anda hiçbir parti, kurum ya da camiada millî akıl oluşmamıştır.
***
Ne dersiniz?
Yeni Türkiye’yi kurarken, yerli ve millî nesiller yetiştirmeyi çabalarken, Afrika’ya, Asya’ya, Orta Doğu’ya, Avrupa’ya yeniden el uzatırken, bu eleştiriyi de dikkate almak gerekmiyor mu?
 
********
 
Birkaç öneri…
 
Millî akıl…
 
-         “Ayvayı yedik” lafı, Barzani’yi çöküşe götüren elmalı ‘son yemek’ pozundan sonra “Elmayı yedik” olarak değişmeli.
-         Anıtkabir ziyaretiyle CHP’den, Hacı Bayram’da duayla dindarlardan oy toplamaya çalışan Meral Akşener, asıl kitlesi ülkücülerden daha fazla oy almak için bıyık takmayı da düşünmeli.
-         Schröder, Almanya ile Türkiye’nin arasını bulabilecekse, FETÖ’cüler ve Can Dündar gibiler korkup titremeli…
-         Tayland Kralı’na öldükten bir yıl sonra yapılan cenaze törenindeki feryat figan görüntüleri, Müslümanları karalamak için fırsat kollayan bilumum ahaliye izletilmeli.
 
FETÖ ihbarcıları deşifre ediliyorsa…
 
Geçenlerde duyduğum bir hadise canımı sıktı…
Cumhurbaşkanımızın vatandaşlara “FETÖ’cüleri ihbar edin” çağrısı yaptığı dönem, bir kadıncağız da kocasına bile haber vermeden, aynı binada oturduğu ve çok iyi tanıdığı bir FETÖ’cünün ismini polise vermiş.
Aradan bir zaman geçtikten sonra, o FETÖ’cü tutuklanmış.
Can sıkan şu ki; çok geçmeden FETÖ’cü komşu kapıya dayanıp “Emniyet’ten öğrendik, çocuğumu sen ihbar etmişsin” demiş.
Duyunca tüylerim ürperdi…
Sırf ülkesine olan sevgisi ve Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla vatandaşlık görevini yerine getiren bir insan, -üstelik çoluklu-çocuklu ev kadını- nasıl deşifre edilebilir?
Bunu kim, ne amaçla yapabilir?
Eğer FETÖ’cüler ihbarcıları öğrenebiliyorsa, kim aynı binaya girip çıktığı ailelerle düşman olmayı göze alabilir?
Umarım duyduğum doğru değildir…
Şayet öyleyse gerçekten bu devletle işimiz var…
 
*********
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.