Problemi başkanlık sisteminde aramak…

A -
A +
Beklenti şuydu;
  • Türkiye, çok can yakan koalisyonlardan, üç ayda bir değişen zayıf hükûmetlerden ebediyen kurtulacak…
  • Güç merkezde toplanacak, etrafında dönen dolaplardan etkilenmeyecek, zafiyetlerden yararlanmaya çalışan çakallar avucunu yalayacak…
  • “Hükûmetler gelir geçer, asıl patron biziz” havasındaki vesayet odaklarının umudu temelli kesilecek…
  • Ankara, yabancı misyon şeflerinin at koştuğu bir başkent olmaktan çıkacak…
  • 2002’den bu yana adım adım örülen ‘kendi kararlarını özgürce verebilen ülke’ pozisyonu daimî kılınacak…
  • Ufak tefek partilerin hükmü kalmayacak, en nihayetinde iki partili sisteme evrilecek…
  • Yüzde 17’lerle bile hükûmet kurma dönemi bitecek, iki turlu seçimde yüzde 50+1 oyu alabilen lider eften püften biri olamayacak…
  • İddialı partiler, 50+1 oy alabilmek için daha geniş kitleleri kucaklamak zorunda olacak, kamplaşma azalacak…
  • Marjinal partiler ‘dönüşmedikleri’ sürece iktidar yüzü göremeyecek.
***
Peki öyle mi oldu?
Şu son iki yıldaki seçimlerden (cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler) elde ettiğimiz tecrübe, değişen toplumu ve dikkatten kaçan acı gerçekleri vurdu yüzümüze.
Bekliyorduk ki, sağ seçmen, geçmişte yaptıklarını tekrarlamayacağından emin olmadan gidip CHP’ye oy vermez.
Terör örgütü PKK ile göbek bağı orta yerde dururken hiçbir vatansever seçmen gidip de HDP’ye oy basmaz.
Yanıldık!
Zannettik ki daha üç yıl önce denediği darbeyle Türkiye’nin başına Humeyni gibi çökmeye hevesli bir meczubun kurduğu ihanet örgütü siyasetten asla açık destek bulamaz, kimse onlarla kol kola yürümez, onların umut bağladığı hiçbir parti ya da aday başarıya ulaşamaz…
Yanıldık!
PKK zorbalığından devletin kararlı mücadelesi sayesinde kurtulan, CHP’nin ve vesayetçi zihniyetin yasaklarına karşı AK Parti’nin verdiği mücadeleyle temel hak ve özgürlüklerine kavuşan Kürt kökenli vatandaşlar, bu yasakları ve üzerlerindeki her türlü zulmü kendilerine reva görenlerle birlikte olmaz diye düşündük…
Yanıldık!..
Toplumun büyük kesimini milliyetçi ve muhafazakârlar oluşturuyor, sadece AK Parti ve MHP’nin en az yüzde 65’lik tabanı var diye hesap ediyorduk…
Yanıldık!...
Eğitim imkânları artan, tam iş hayatına atılacakken önlerine çıkan uzun süreli askerlik engelinden kurtulan gençler, bir aylık acemi erlerin dağa teröristlerle çatışmaya gönderildiğini unutmaz, bu iyiliği karşılıksız bırakmaz sanıyorduk…
Orada da yanıldık!
***
Son seçimler gösterdi ki, Türkiye’nin kurucusu olduğunu söyleyen ve söz milliyetçilikten açılınca mangalda kül bırakmayan CHP, terör örgütünün siyasi kolu HDP ile doğrudan ittifak yapmakta hiçbir beis görmüyor, seçmeni de bunu destekliyor.
Bitmedi…
Milliyetçi ve muhafazakâr kimliği ile öne çıkan iki parti daha aynı çatı altında birleşiyor ve seçmenleri buna da alabildiğine destek veriyor.
(Hem de terör merkezleri Kandil ve Pensilvanya doğrudan bu birlikteliğe omuz veren açıklamalar yaparken…)
Birbirinin zıddı gibi görünen bu tabanlar hiç tereddütsüz ve firesiz sandıkta birlik sağlarken, yetmiyor bir de AK Parti ve MHP tabanından buraya oy kayıyor…
Yani sağ hızla çöküyor.
Bunun getirdiği sonuç da şu oluyor;
Ufak partiler zayıflamıyor, aksine elleri daha da güçleniyor.
Sadece partiler olsa yine iyi…
Terör örgütleri de buradan güç devşiriyor.
***
Özellikle HDP’nin yararlandığı bu tablo, siyasette yeniden muhasebenin yolunu açtı.
Son dönemdeki gelişmeler anlıyoruz ki, İYİ Parti, HDP ile aynı çatı altında bulunmaktan rahatsız ve bir çıkış yolu arıyor.
Aynı şekilde Saadet’ten de benzer sinyaller geliyor.
Şundan daha birkaç ay önce yapılan seçimde olmayan rahatsızlığın bugün ortaya çıkması tuhaf.
Belki de rahatsızlık, beklentilerin karşılanmaması…
Öbür tarafta ise kaybedilen şehirlerin rahatsızlığı var.
Özellikle AK Parti’de…
Oysa kaç defa dile getirmiştik ki, Başkanlık sistemi seçmenin elini güçlendirecek.
Cumhurbaşkanını göreve getirirken, partiye kızgınlığını sandığa yansıtabilecek.
-Ki zaten öyle oldu, 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisine 10 puan fark attı.
***
Oyların bir kısmının ittifakın diğer ortağı MHP’ye kayması bir yana, yukarıda bahsettiğimiz ‘beklenmedik sonuçlar’ siyasette yeni önerileri tartışmaya açtı.
AK Partili eski bakanlardan Faruk Çelik’in “Cumhurbaşkanı yüzde 40’la seçilsin” önerisi gündemi sarstı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu fikre soğuk yaklaştı ancak “Muhalefet getirirse tartışılır” dedi.
Buradan anladığımız, HDP ile aynı çatı altında bulunmaktan rahatsız partilere bir çıkış kapısı aralanmaya çalışıldığı…
Çünkü CHP-İYİ Parti-Saadet birlikteliğinin HDP olmadan yüzde 50’yi yakalama şansı zor.
HDP içinde yer aldığında ise doğrudan PKK terör örgütünün ekmeğine yağ sürülmüş oluyor.
Bu açıdan bakıldığında Faruk Çelik’in önerisi ‘anlaşılabilir’ görünüyor.
Lakin yüzde 50+1’den vazgeçmek, başkanlık sisteminin ruhunu öldürüyor.
***
Şahsen ben de 50+1’de kalınması gerektiğini düşünenlerdenim.
Sonuçta iki turlu seçim var.
Seçmen ikisinde de ülkenin aleyhine olacak bir seçeneğe oy atacaksa, hangi sistemi, hangi barajı koyarsanız koyun, sonuç değişmez.
Geriye söyleyecek başka söz kalmıyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.