Yunanistan'ın şubesi misiniz, nesiniz?

A -
A +
İktidarları niye seçeriz? Hepsinin başlığı bakanlıklardan belli... Ülkeyi imar edecek, sağlık-eğitim gibi hizmetleri yürütecek, ekonomiyi büyütüp refahı artıracak, dışarıya karşı menfaatlerimizi savunacak, içeride vatandaşı koruyacak, uluslararası hukukla teminat altına alınan kişisel hak ve özgürlükleri sağlayacak vs. 1950'de iktidara gelen Adnan Menderes hükûmeti de bunu yapmıştı. CHP'nin ikinci başkanı İsmet İnönü'nün tek parti döneminde yoksulluğa mahkûm edilerek hizaya getirilmeye çalışılan köylü ve işçi sınıfının ilk kez yüzü gülmüştü. Ezanı Türkçeleştirme gibi saçma sapan din bozgunculuğuna da 18 yıl sonra nihayet son verilmişti. *** CHP'liler bu mevzunun açılmasından pek hazzetmez ama paradan İsmet İnönü'nün fotoğrafı yine bu dönem kaldırılmış, 15 sene Etnografya Müzesinde tutulan Atatürk'ün naaşı Demokrat Parti tarafından tamamlanan Anıtkabir'e taşınmıştı. Bugünden bakınca ne tuhaf değil mi! *** Menderes iktidarıyla Türkiye dış politikada da atağa kalkmıştı. Bunun en bariz göstergesi, Kıbrıslı Türklerin haklarını koruma konusunda ortaya konan iradeydi. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti varsa bunun mimarı Menderes'in dış politikayı emanet ettiği Fatin Rüştü Zorlu idi. Bir gün bu çabasının onu ipe götüreceğini bilmeden, adada yaşayan Türklere ve Türkiye'ye Kıbrıs'ta büyük kazanımlar elde ettirmişti. Kıbrıs adası üzerinde en az Yunanistan kadar Türkiye'nin de hak sahibi olduğunu belgeleriyle dünyaya kabul ettiren isimdi Fatin Rüştü Zorlu. Ne var ki, her hamlesine darbeyi içeriden yedi. *** 1954'te yapılan ikinci seçimde Demokrat Parti yüzde 58 gibi daha büyük bir farkla iktidara geldikten sonra Kıbrıs meselesi daha da ısındı. Rum terör örgütü EOKA adada saldırılara başladı. İngiltere, Türk ve Yunan temsilcileri Londra'da konferansa çağırdı. Türk heyetinin başında yine Zorlu vardı. Fatin Rüştü Bey, ada şayet bir devlete teslim edilecekse bunun Türkiye olması gerektiğini savundu. Lehimize önemli gelişmeler yaşanıyordu ki, 6-7 Eylül kumpası patladı. *** Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve bombalı saldırı provokasyonu ile İstanbul'da önce üniversite öğrencileri sokağa döküldü. Protestolar esrarengiz biçimde amacından saptırıldı, azınlıklara ait ev ve iş yerleri yağmalanmaya başladı. Beyoğlu'nda saldırılmayan yer kalmadı. (Gezi'de olduğu gibi.) Polis yetmeyince asker sokağa çıktı. Binlerce kişi tutuklandı, tamamı serbest kaldı. Askerlerin, güya tutukladıkları kişileri az ötede bıraktıkları, hatta birlikte top bile oynadıkları sonradan anlaşılacaktı. *** Hükûmeti istifa etmek zorunda bırakan bu hadise, en büyük zararı Londra'daki Kıbrıs görüşmelerine vurmuş, Fatin Rüştü Zorlu "Kazanımlarımız bir gecede heba olup gitti" diyerek, üzüntüsünü dile getirmişti. Görevde alma ve istifalarla Demokrat Parti'nin de bölünmesine sebep olan 6-7 Eylül olayları, ordudaki cuntanın ne denli bir tehdit olduğunu da gözler önüne sermişti. Olaylar sebebiyle Londra Konferansı neticeye ulaşamasa da, Kıbrıs meselesi en azından uluslararası bir konu olarak tescillenmişti. Ayrıca Türkiye, meselenin tarafı olarak yerini almıştı. *** 1957'de çok partili dönemin ilk erken genel seçimi yapıldı. Demokrat Parti çok yıpratılmış, ancak yine de sandıktan çıkmayı başarmıştı. Fatin Rüştü Zorlu, Dışişleri Bakanı olarak girdiği yeni kabinede, yarım kalan işi tamamlamaya kararlıydı. Üç yıl süren müzakerelerin sonucunda, 1959'da Türkiye istediği neticeyi aldı... Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması kabul edildi. Garantör üç ülkeye de gerektiğinde adaya müdahale hakkı verildi. 1974'te, Ecevit'e atfedilen ancak emrini Erbakan'ın verdiği söylenen Kıbrıs Harekâtı, işte bu uluslararası meşruiyete dayandırılarak yapıldı. CHP'ye göre Ecevit "kahraman" ise, idamını yıllarca bayram olarak kutladıkları Fatin Rüştü Zorlu neydi? *** Yeri gelmişken, Başbakan Adnan Menderes'in, bu anlaşmayı imzalamak için Londra'ya giderken uçağının düştüğünü, Menderes'in, 14 kişinin öldüğü o uçaktan, hesapları altüst edecek şekilde sağ kurtulduğunu ve gidip imzayı attığını da hatırlatayım. *** Bir yıl sonra n'oldu? Darbeyle tutuklanan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan büyük işkencelerin sonunda idam edildi. Yargılamalar esnasında 8 bakan ve bürokrat da işkencelere dayanamayarak hayatını kaybetti. Ne hazindir ki, idam kararlarına, Menderes'in Savunma Bakanı Şemi Ergin'e Yassıada'da sonradan yazdırıldığı anlaşılan notlarla gerekçe oluşturulmuştu. İlerleyen zamanda ortaya çıkan detaylar daha iğrençti. Meğer o bakan darbeyi önceden biliyor, hatta darbecilerden "başımıza geç" teklifi bile alıyor, lakin bunu kabineden saklayarak, darbecilerle gizli iş birliği yapıyordu. Bu ikircilikli yüz, bugün başka suretlerde gözünüzün önüne geliyor mu? *** Darbeciler, kuru laf kalabalığıyla ihanetlerini gizlemeyi, en azından ideolojik körlüğe sürükledikleri bir kesime yaptıklarını kabul ettirmeyi iyi bilirler. 27 Mayıs'ta tankların üzerinde sevinç gösterisi yapanlar ile 15 Temmuz'da tankları alkışlayanlar arasında fark yoktu maalesef... Menderes, Zorlu, Polatkan ülkeye hangi büyük kötülüğü yapmıştı ki, sonları idam oldu? Ve onlardan ülkeyi kurtardığını iddia eden cunta, bu ülkeye hangi hizmeti yaptı? Bu soruların cevabı besbellidir de, ideolojik körler bugün de 27 Mayıs'a övgüler dizerler. Çünkü mevzu, en başta saydığım "millete hizmet" değildir. 27 Mayıs'ta ülkemizi düşmandan korusun diye maaş verdiğimiz ordu içindeki cunta, Yunanistan'ın ve ardındaki işgalci daha büyük devletlerin intikamını aldı demezler... Dün de öyleydi, bugün de... Hâlen Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz gibi önemli badirelerle boğuşurken, aynı ellerin yayınladıkları bildiriler ve siyasetteki yüzlerinin yaptıkları tehditlerin kime hizmet ettiği gayet açık. Cumhur İttifakı’nın yerel seçimde bile kaybetmesi, Yunan'ı niye sevindirik ediyor zannediyorsunuz?  
(Bazı bölümler “Beyaz Devrim Hazin Son Belgeseli”nden iktibas edilmiştir.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.