Aşı tercihi

A -
A +
Bir yıl önce maske, test kiti, solunum cihazı savaşı vardı. Ülkeler birbirlerinin gemilerini çevirip maskelerini gasbediyor, istihbarat örgütleri test kitlerini çalıyordu. Covid-19 aşısı bulunabilecek mi ya da ne zaman bulunacak, belirsizdi. Tek umuttu aşı… Müjde sonbaharda verildi. Almanya, Çin, İngiltere, ABD ve Rusya’dan peş peşe yeni aşı haberleri geldi. Güzel gelişmeydi ama aşı bulmak yeterli değildi… Toplumları aşılamak için de vakit gerekliydi. Böylesine stratejik bir ürünün tedariki ise önemli meseleydi. Maskenin yerini bu defa aşı kavgası aldı. Ülkeler bir yandan aşı temini mücadelesi verirken, öbür taraftan aşı karşıtlığı patladı. Başarıya ulaşanlar rahatladı, Hindistan gibi aşılanamayanlar büyük trajedi yaşadı. Resmî rakamlar, pandemide ölü sayısının 4 milyona yaklaştığını gösteriyor. Gerçekte ise şüphesiz bunun çok üstünde.             *** Türkiye, çok şükür Avrupa’daki kadar bile ağır trajediler yaşamadan süreci yönetebilen ve aşıya ilk ulaşan ülkeler arasında. İlk başlarda istediğimiz miktarda olmasa dahi, 65 yaş üstünden başlayarak, ocak ayından bu yana rekor sayılabilecek günlük rakamlarla aşılama yaptık ve bugün 18 yaş üstünü randevusuz aşılamaya başladık. Muhalefet Çin’le aramızda kriz çıkarmasa çok daha iyi noktada olacaktık ama bunu da aştık. Dünyada parmakla gösterilen çok güçlü bir sağlık sektörüne sahip olmamıza rağmen, maalesef bizde de vefat sayısı 50 bine yaklaştı. Günlük ölüm, aşıya bağlı olarak kademe kademe düşmekte. Nitekim aşılanan vatandaş sayısı 50 milyona ulaştı. İkinci aşıyı yaptıranlar ise 15 milyonun üzerine çıktı. Gelgelelim bizde de aşı karşıtlığı fena hâlde körüklenmekte. Daha geçen sene “Aşı bulunsa da bu dertten kurtulsak” diyenlerin bir kısmı bugün ya aşı vurulmak istemiyor ya da yerli aşı vurulacağını bahane ediyor. Herkesin özgür kararı, elbette zorla aşı vurulmamalı. Lakin aşı karşıtlarının bir kısmında etkili olduğunu gözlemlediğimiz “Covid-19 diye bir şey yok. Hepsi kandırmaca” propagandası insanı hayrete düşürüyor. En yakınlarımızdan bu virüse yakalananlar ve çok zor atlatanlar oldu. En sevdiklerimiz yitip gitti hayattan. Sağlık görevlileri, hastaneye düşenler “Aman dikkat edin! Gördüklerimiz, yaşadıklarımız dayanılacak gibi değil. Kendinizi koruyun” diye yalvardı, yakardı. Ama birileri hâlâ bu virüsün varlığına inanmıyormuş, her şey tiyatroymuş! “Bu virüs biyolojik silah, dünyaya bilerek yayıldı” falan deseler hak vereceğim de… “Böyle bir virüs yok” demek nasıl bir mantığın ürünüdür!             *** Gelgelelim aşı vurulup vurulmamaya… Endişe etmekte haklı olabiliriz. Nitekim kullandığımız bir ağrı kesicinin bile bir taraftan yararı varken, ömür taraftan belli oranda vücuda zararı dokunur. Yüzde yüz zararsız bir ilaç var mıdır, ben bilmiyorum. Buna rağmen, faydası zararına ağır bastığı için mecburen ilaç kullanırız ki iyileşelim. Bu virüsten korunmak da böyle. Nitekim devletin en sıkı korunan isimleri aşısını oldu mu? Oldu. Devlet, vatandaşa bir kuruş almadan, hatta özel ya da kamu fark etmeksizin dilediği hastanede aşı vurulma imkânı sundu mu? Sundu. Hatta ister inaktif Sinovac, ister mRNa aşısı Biontech, hangisini istersen gel yaptır, dedi mi? Dedi. Yani bakanlık üzerine düşeni fazlasıyla yapmış durumda. Buna rağmen yerli aşıyı bekleyenlere de… Hatta aşı yaptırmak istemeyenlere de saygım var. Fakat bu noktadan sonra bakanlığa önerim şudur; Yerli aşı da kullanıma sunulduktan sonra (yaşı kurtardığı hâlde) yine aşısını yaptırmayan yahut “Virüs falan yok” diyenlere bir süre tanınsın. O süreden sonra aşı yaptırmak da, korona tedavisi görmek de ücretli olsun. Yoksa -aşı tedarikini engelleyemediği için çıldıran- birileri, bu defa da ölüm oranları düşmesin diye propaganda yürütürse şaşırmayacağım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.