Devletçilik

A -
A +
Yakın tarihin seyrine bakınca, en çok aklımızı bulandıran mevzu bu galiba.
Darbeci Kemalistler de “devletçilikten” dem vuruyordu, devleti ele geçirmek için yeniden toparlanmaya çalışan FETÖ’cüler de, mezhepsel örgütlenmeyle aynı amaca ulaşmak isteyenler de…
Hepsinin dilinde Anayasa’dan alıntı “Devletin bölünmez bütünlüğü” diye başlayan cümleler ama ardında başkaca hesaplar…
Bunlar, milletin onayını almadan, zorbalıkla devlette hâkim olmaya çalışanlardı.
28 Şubat, 15 Temmuz bildirileri son örnekleri.
           ***
Bir de siyaset yoluyla hedef belirleyenler var.
Zülfü Livaneli’nin, Deniz Baykal’ı hedefe koyduğu röportaja bakın mesela.
Satır arasında geçen “Tipik Sünni” vurgusu çok hassas ve niyete dönük önemli bir işaret.
Durduk yere söylenmiyor bu laflar!
Aynı zamanlamayla Baykal’ı karalayan yazılar kaleme alanların da “mezhepsel” taassubunu araştırdığınızda iş açığa çıkıyor zaten.
Öteki taraftan HDP’nin niyeti zaten gizli değil.
Allah korusun, PKK devleti ele geçirse, en sıkı devletçi HDP olur herhâlde!
           ***
Devletçilik denilen şey bu mu peki?
Benim fikrim, ideolojim hâkimse devlet benim, değilse başkasının, almak için mücadele etmeliyim(!)
Elbette bu değil.
En kısa ve net tarifi, en güçlü devletimizi kurarken Şeyh Edebali yapmış;
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın...”
İşte devlet geleneğimizin mihenk taşı.
-O’cu, -bu’cu değil, “insan”...
Tıpkı Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethinde yaptığı gibi.
Kimsenin dinine, diline, ırkına, mezhebine bakmadan, adilce yaşamalarını sağlamak.
Bu Anayasamızın eşitlik ilkesi ile koruma altında.
Elbette sınırsız özgürlük diye bir şey yok.
Devlet için çizilen kurallar, insan için de geçerli.
Öyle olsa ne nizam kalır, ne devlet!
Kanunlar da işte bunu belirliyor.
           ***
Kişi hak ve hürriyetlerine yönelik saldırılar nasıl suç ise herkesin huzur ve güven içinde yaşamasını sağlayan devlete yönelik saldırılar da suç teşkil eder.
Çünkü burada oluşacak zaaftan yine insan zarar görür.
Darbelere bakın, netice böyledir.
PKK’nın, FETÖ’nün geçmişte hâkimiyet kurduğu alanlarda yaptıklarına bakın, netice yine aynıdır.
Bu sebepledir ki, devletin “İnsanı yaşatmak için” görevleri var ise şemsiyesi altındaki insanların da “Devleti yaşatmak için” sorumluluğu bulunmaktadır.
İşte bu yüzden herkes, kendisinin ve aynı ülkede yaşadığı tüm insanların haklarını muhafaza etmek için “devletçi” olmak zorundadır.
Lakin devletler arasında da fark bulunmakta.
Komünist rejimlerde insanlar devlet için vardır, gerisinin bir önemi yoktur.
Oysa bizim medeniyetimizde tam tersidir.
Aradaki fark çok önemlidir.
Bu sebeple “Kendi devletini kurmak isteyenler” aslında bir şekilde komünist, despot sistem peşindedir.
“İnsan için devlet yönetenler” ise -nizamı sağlamak şartıyla- hak ve özgürlüklerin...
Şimdi söyleyin;
Devleti zayıf düşürmek isteyen, ele geçirmeye çabalayan teröristlerle, örgütlerle kol kola yürüyenler hangi devletçiliğin peşindedir?
 
 
************
 
Hangisi zor?
 
Madem “devletçiliği” anlattık, devlet düşmanlığı faaliyetlerini de özetleyelim.
Gördüğümüz şudur;
Bu ülkede hainseniz…
Tek ölçü değildir ama en başta bol paranız olur.
Sesi çok çıkan güçlü ahbaplarınız olur.
Arkanızda kapı gibi duran siyasetçileriniz olur.
Yurt içiyle kalmaz, dışarıdan da destekçileriniz olur.
Sosyal medyada sizi aklamak için çırpınan acayip bir kitleniz olur.
Sıkıştığınız yerde dikkatleri başka yöne çekecek hokkabazlarınız olur.
Velhasıl olur da olur, her şey serilir ayaklarınıza.
Ne yaparsanız yapın, öyle ya da böyle unutturulur.
           ***
Lakin vatanseverseniz…
Yalnızlık duygunuz hiç eksik olmaz.
Tek ölçü değildir ama genelde çok paranız olmaz.
Üzerinize çamur atan eksik olmaz.
Azıcık risk görülsün, etrafınızda kimse kalmaz.
Canınızı ortaya koysanız da kimse isminizi hatırlamaz.
İşte böylesine zordur bu ülkeyi savunmak.
Şükür ki, bizde de kahramanlar eksik olmaz.
 
 
***********
 
7 Haziran’ın kuyruk acısı
 
Hararetli gündemde kayboldu gitti.
Oysa çok önemliydi.
Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde danışmanlığını yapan Abdülkadir Özkan, AK Parti’nin ilk kez tek başına iktidar olabilecek oya ulaşamadığı 7 Haziran 2015 seçimleri gecesi Başbakanlık resmî konutunda kutlama yapıldığını söyledi(!)
Ali Babacan’ın görevdeyken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasından çevirdiği dolapları itiraf etmesi gibi, bir başka ihanet gün yüzüne çıkmış oldu.
Oysa hiçbiri o dönem bu yüzünü göstermiyordu.
Peki o ihanet sadece Erdoğan’a mı yapıldı?
Bunlara inanıp mitinglere koşan, oy veren insanlar aldatılmadı mı?
               ***
Hem içinde oldukları AK Parti’ye, hem topluma bu ihaneti yapanlar, şimdi ortalıkta gezebiliyor ve vatandaştan bu defa kendi kurdukları partilere oy isteyebiliyor, öyle mi?
Anladık; o gün koalisyon yapamadığınız CHP ile birlikte 7 Haziran’ın intikamını almayı ve Erdoğan’dan kurtulmayı hesaplıyorsunuz.
Millet size ne cevap verecek, göreceğiz bakalım.
 
 
***********
 
Oy almaktan başka amaçları yok ise bunu cevaplamalılar
 
Şu basit soruya CHP’lilerden cevap istemeliyiz;
Madem FETÖ ile aranız hep bozuktu ama ‘AKP’ korumuştu!..
2012’de MİT müsteşarını tutuklama girişiminden başlayarak, neden FETÖ’nün bütün operasyonlarına sahip çıktınız ve çıkmaya devam ediyorsunuz?
Madem suçlu ‘AKP’ydi, elinizde “Biz sizi uyarmamış mıydık?” demenin getireceği çok güçlü bir siyasi koz varken, neden bu örgüte operasyonlar başladığında FETÖ’nün önünde siper, ardında duvar oldunuz?
Böyle yapmasanız bugün sesiniz çok daha güçlü çıkmayacak mıydı, daha fazla destek toplamayacak mıydınız; neden aksini seçtiniz?
CHP hep mi FETÖ destekçisiydi, yoksa kaset operasyonu sonrası mı böyle oldu?
Bu yön değişiminde sadece bir örgüt mü etkiliydi, yoksa “sahip”lik ve “arkadaki güç” meselesi miydi?
Şunu bir açıklasanıza.
 
 
**********
 
Anlamakta zorlandığım şeyler
 
-Aşı karşıtları sosyal medyada doğrusu-yanlışı bilinmeyen materyallerle alabildiğine propaganda yaparken, yetkililerin sadece “Aşımızı mutlaka yaptıralım. Bu çok önemli” demekle yetinmesi.
-Gerçek tam tersi olduğu hâlde, yap-işlet-devret modeliyle yapılan köprü ve otoyollara yönelik yalanlara Fizan’a kadar ulaştıktan sonra kerhen cevap verilmesi.
-“İktidar üretime yatırım mı yaptı?” diyenlerin gözüne koca koca organize sanayi bölgelerinin videolarla sokulmaması.
-2019’daki patates-soğan tecrübesine rağmen, halcilerin tırlar dolusu sebze-meyveyi çöpe dökmesine göz yumulması.
-Ve özellikle şu sıcak yaz günlerinde vatandaşın en çok mağdur olduğu mesele; sabahlara kadar kulakları tırmalayan ve hususi olarak bağırtılan egzoz magandalarına bir türlü çözüm bulunamaması...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.