Hedef Diyanet İşleri Başkanı mı?

A -
A +
Fondaş medya, epeydir ortak manşetlerle Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş’ı hedef almakta.
 
Ayasofya’da ilk hutbeye kılıçla çıktığından beri zaten çıldırmış durumdalar.
 
Ne tuhaf, değil mi?
 
Fethin sembolü yerine getirildi diye “bizden görünenler” rahatsız oluyor (!)
 
Hazımsızlıkları öyle büyük ki…
 
Karşımızdaki Yunan olsa ancak bu kadar öfkelenirdi (!)
 
İntikamlarını, Diyanet’in her hutbesini, her açıklamasını çarpıtarak almaya çalışıyorlar.
 
Dur-durak bilmeksizin hem de…
 
Kimileri zannediyor ki, dertleri Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’la…
 
Oysa asıl hedef Erbaş falan değil, bizatihi İslamiyet’in kendisi.
 
Çünkü biliyorlar Türk-İslam kimliğinin neyi ifade ettiğini!
 
Bu ülkünün, perişan ettikleri İslam coğrafyasını yeniden ayağa kaldıracak yegane güç olduğuna…
 
Anadolu İslam medeniyetinin, başka Müslüman ülkelere hançer gibi sapladıkları bozuk akımlara benzemediğine öyle hâkimler ki…
 
İşte bu yüzden her yerden aralıksız saldırıyorlar.
 
Yeniden Selçuklu, Osmanlı ruhu yeşermesin, Birinci Meclis’teki o duruş bir daha perde önüne gelmesin istiyorlar.
 
İskoç masonlarının başımıza musallat ettiği bu Bizans kafalılar, türlü Bizans oyunlarıyla halkın dikkatini başka yerlere çekerken, öbür tarafta gerçek
amaçlarına ulaşmaya ve yeniden dirilişe mani olmaya çalışıyorlar.
 
Çarşaflı kadın tiyatrosu rezilliği işte bu zihniyetin dışavurumudur.
 
Lozan’ın üstünden 100 yıl geçse de, Türkleri “dinsizleştirme” projesi devam etmektedir.
 
Hülasa…
 
Bunların Ali Erbaş’a da…
 
Ayasofya’yı yeniden ibadete açıp, onca meydan okumalarına rağmen Ali Erbaş’a sahip çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da ölümüne düşman olmasından daha doğal ne var?
 
Dert budur, dava budur.
 
Gerisi lafügüzaf.
 
************
 
Velev ki…
 
Cumhuriyet döneminin ilk darbesinde “demokrasi” kurbanı olan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı
Hasan Polatkan’ı türlü işkencelerle idam edilişlerinin 60. yıl dönümünde dualarla yâd ettik.
 
Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bir devlet varsa bunun mimarı Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu idi.
 
Londra’ya, Kıbrıslı Türklerin de haklarını kazanmalarına vesile olan anlaşmayı imzalamak için giden Menderes, düşürülen uçağından hiç beklenmedik şekilde sağ çıkınca, Yunan’ın intikamını 1960 darbecileri almıştı.
 
Türlü tehdit ve baskılara rağmen Kıbrıslı Türklerin haklarını gasbettirmeyen Zorlu da onunla birlikte aynı akıbeti yaşadı.
 
Paranın başındaki Maliye Bakanı Polatkan niye idam edilmiştir, onun da cevabı belli.
***
Menderes ve Zorlu’nun elde ettiği kazanım neticesinde Kıbrıs’ta garantör ülke olan Türkiye, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapmıştı.
 
Akabinde Türkiye sokak olaylarıyla karıştı, 1980 darbesi geldi.
 
Ve bu darbe sayesinde Türkiye’nin veto engeli aşıldı ve Yunanistan NATO’ya üye olabildi (!)
 
Şimdi AB’ye aldıkları Güney Kıbrıs’ı da NATO’ya üye yapmak istiyorlar ama önlerinde yine Türkiye ve bu sefer Cumhurbaşkanı Erdoğan var.
 
O Erdoğan ki, harekâtın yıl dönümünde KKTC’ye gitti, “Artık iki devletten başka çözüm yok” diyerek Enosis hayali kuranlara bütün kapıları kapattı.
 
Bu kararlılığın nişanesi olarak da Kıbrıs Türk Devleti’ne yaraşır bir devlet binası inşa edileceğini müjdeledi.
 
Dikkat çekmiştik…
 
Erdoğan’ın yaptığı meydan okumanın hemen ardından Türkiye’de tarihin en büyük orman yangınları çıktı (!)
***
Önce Suriye…
 
Ardından Doğu Akdeniz, Ege, Ayasofya, Kıbrıs…
 
Menderes’in ve sonrasında “millî” hamle yapmak isteyen liderlerin başına gelenlere bakınca, Erdoğan’ın yaşadıklarına şaşırmamak gerek.
 
Nitekim 15 Temmuz’da başarılı olsalar, 1960 darbesinde olduğu gibi, son beş yıldır 15 Temmuz’un yıl dönümleri de başka türlü kutlanacaktı!
 
İşte bu yüzden geçtiğimiz 15 Temmuz etkinliklerinde birileri çıldırdı.
 
CHP-İyi Parti ittifakından birilerinin bu programlardan nasıl rahatsız olduklarını, “Gün gelir burada olanlar bunun hesabını verir” dediklerini bu köşeden okumuştunuz.
 
Görmek isteyene her şey net.
 
Şimdi en büyük umutları, pandemiden ve 2019’daki yerel seçimlerde etkisini gördükleri “pahalılık” oyunlarından faydalanarak, 2023 seçimlerinde iktidarı devralmak.
 
“Bir şekilde geleceğiz” dedikleri bu olsa gerek!
 
Kendilerinden o kadar eminler ki, ne yapacaklarını da açık açık söylüyorlar.
 
Mesela CHP lideri, FETÖ’den ihraç edilenleri devlete geri alacaklarını açıkladı.
 
Yetmedi, mevcut dış politikanın 180 derece tersine çevrileceğini söyledi.
 
Danışmanı Ünal Çeviköz detayları verdi; Batı’nın bütün isteklerini yerine getireceklerini hiç çekinmeden ekranlarda anlattı.
 
Gündemleri o kadar belli ki…
 
HDP ile üzerinde anlaştıkları anayasa taslağını da unutmamak gerek.
 
CHP ve İyi Parti liderlerinin detayları belli olmadan önce “övünerek” anlattıkları, ancak Ümit Özdağ ayrıntılarını faş edince inkâr etmeye kalkıştıkları o taslakta “özerklik” bile vardı.
 
PKK’nın 40 yıldır silahla yapamadığını, bunlar gelince masada halledecek demek ki!
 
Başka…
 
Onları da anlatıyorlar; şirketlere, holdinglere, televizyonlara, gazetelere el koyacaklarmış!
 
Tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi.
***
Bunların yeni bir 27 Mayıs, 28 Şubat hayali kurdukları gerçek.
 
Kendi beyanlarından çıkan sonuç; içeriye zulmedecek, Batılı efendilerine hizmetkâr olacaklar.
 
Geçenlerde rütbeleri sökülen paşaların ve önceki darbelerin aktörleri gibi.
 
Şimdi…
 
Velev ki halkı kandırmayı başardınız ve iktidar oldunuz…
 
Sonrasında da bu dediklerinizi yapmaya başladınız.
 
Peki bu millet, 1960’lardaki, 80’lerdeki, 90’lardaki millet mi?
 
28 Şubat zulmü sonrası umut olarak zorlukları aşa aşa iktidara gelen “halkın adamı” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belki de en büyük icraatının bu millete “öz
güven aşılamak” olduğunu unutmayın.
 
Unuttuysanız, 15 Temmuz’da tanka-uçağa kafa tutan milleti hatırlayın, derim.
 
Hileyle, hurdayla kandırabilirsiniz de…
 
Tehdit ederseniz, bu milletin ne yapacağını asla kestiremezsiniz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.