‘Başkanlık’a geçişteki eksikler

A -
A +

Parlamenter sistemde, AK Parti karşısında iktidar şansı sıfır olan CHP’nin Başkanlık sisteminde umudu artıyor…

Onda da parlamenter sistemi geri getirmeyi vadediyor!

İyi de, neden?

***

İki sistem arasındaki temel fark şu;

Başkanlık sisteminde -bugün de görüldüğü üzere- herkes kiminle iş birliği yapacaksa (ittifak) seçimden önce yapması ve halkın karşısına sandıkta birlikte çıkması gerekiyor.

Bu sayede, “çaktırmadan iş çevirme” durumları da seçimden önce milletin dikkatine sunuluyor.

Örnek; terör örgütlerinin konumu.

PKK’nın partisi neredeyse, FETÖ nereye çöreklenmişse vatandaş tarafından sandığa gitmeden önce biliniyor.

Bunları işbaşına getirecekse en azından sürpriz yaşamıyor, bile isteye kendisi seçmiş oluyor (!)

***

Parlamenter sistemde ise tam tersi.

Her parti seçim öncesi tek başına iktidar olacakmış gibi davranıyor…

Ancak çoğu seçimde hiçbir parti genellikle bu orana ulaşamıyor.

Sonra gelsin koalisyon pazarlıkları.

Sandık geride kaldığı için artık dürüst görünmeye de gerek duyulmuyor!

Milletvekili transfer etmeler mi dersin, bakanlık paylaşamamalar mı, askerin hepsine parmak sallayıp ayar çekmesi mi?

Bir neticeye varsa neyse…

Üç-beş ay, bilemedin bir yıl sonra yeni koalisyon çabaları.

Sonra bir daha, sonra bir daha…

Parti liderleri bütün seçenekler tükenince istemeye istemeye yeniden sandığa giderlerdi, çünkü aynı oyu tekrar alamayacaklarını bilirlerdi.

Hatırlamak bile istemediğimiz yıllar.

CHP ve avaneleri bugün tekrar parlamenter sisteme dönüş istiyorlarsa, Başkanlık sisteminin dayattığı bu “ne fırıldak çevireceksen seçim öncesi ortaya koyacaksın” durumundan duydukları rahatsızlıktandır.

Dışarıdan gördükleri baskıyı bir kenara koyuyorum…

‘Başkanlık’ta zorlanan dürüstlüğe karşı parlamenter sistemin kirli ve karanlık yüzünü tercih ettiklerindendir.

Düşünün ki, altılı masa ve dışarıda tutulmaya çalışan HDP, bir koalisyon hükûmeti kurmak için toplanmış olsaydı!

Böyle bir masayı oy veren seçmen bilinçli bir şekilde şart koşmuş olmayacaktı ama netice buraya varacaktı.

Şimdi her şey baştan görünüyor, millet ona göre sandığa gidiyor.

Bundan sonrasını keyfi bilir elbet!

***

Lakin, bu geçiş bazı ufak problemler getirdi.

Şimdi buna yönelik revizyonlar başladı.

Misal; eskiden “çoğulcu demokrasi” diye tuttururlardı.

Çünkü ufak partilerin esamisi okunmazdı.

Başkanlık sistemine geçişle birlikte ufak partilerin oyları kıymete bindi!

Çünkü 50+1’i tutturmak için her oy çok değerliydi.

“Çoğulcu demokrasi” sağlandı ama bu defa da kantarın topuzu kaçtı.

Yüzde 1 ancak oyu bulunan Saadet gibi partiler, yüzde 50 oyu olan AK Parti, yüzde 25 kemik oyu bulunan CHP üzerinde tahakküm kurmaya kalkıştı.

Dikkat edin, sırayla hepsi “Ben olmasam… Biz olmasak…” gibi cümleler kuruyor.

Yahu altılı masaya kadar kimsenin adını sanını işitmediği DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın bile ne dediği önemli olmuşsa varın gerisini siz düşünün.

***

Bu açıdan bakıldığında, aslında istemeden de olsa CHP’nin yardımına AK Parti ve MHP yetişti.

Yeni seçim kanunu, sadece barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürmedi.

Daha önemli bir şey yaptı…

Başkanlık sistemine geçiş sürecinde, partilerin çıkaracağı milletvekili sayısı ‘ittifak’ oyuna göre belirlenmişti.

Böylece barajı geçemeyen ufak partilerin oyları, kendisi vekil çıkaramasa bile, aynı ittifaktaki büyük partilere gidiyor ve onlara fazladan vekil olarak yansıyordu.

Saçma sapan bir hesap hatası.

AK Parti ve MHP şimdi bunu kaldırdı.

Siyasi partiler seçim barajını ittifak ile geçecek ancak çıkaracağı milletvekili, partisinin aldığı oy sayısı ile belirlenecek.

Yani partiler, ittifakın ‘artık oyundan’ faydalanarak milletvekili çıkaramayacak.

***

Bu durum, muhalefetin buluştuğu altılı masaya da yansıdı.

CHP artık oylarından faydalanamayacağı partilere üçüncü bir ittifak kurmalarını önerdi.

Görünen o ki; CHP, İyi Parti ile açık, HDP ile gizli ittifakı sürdürecek.

Öteki partiler ise birlikte barajı aşıp fazladan vekil çıkarmaya uğraşacak…

Ancak Cumhurbaşkanlığında yine CHP’nin adayını destekleyecek, rakip aday koymayacak.

Şayet yüzde 70 oy alır ve 400 milletvekili çıkarırlarsa Meclis’te oylama yaparak doğrudan,

Yüzde 63 oy alır 360 milletvekiline ulaşırlarsa referanduma götürerek parlamenter sisteme geçecekler (!)

Bunun da imkânsızlığını yakın zamanda yazmıştım, tekrarlamayayım.

***

Parlamenter felakete dönüş şükürler olsun ki mümkün görünmüyor.

Bununla lüzumsuz zaman harcayacağınıza, gelin Başkanlık sisteminde başka ne eksik-gedik var, onları konuşup tartışalım desek, muhalefette bu iyi niyete sahip kimse yok.

Türkiye’nin kaderi de bu demek ki!

Yeri gelmişken; bugünleri görmeyi belki de en çok isteyecek kişi, merhum 8. Cumhurbaşkanı'mız Turgut Özal’ın bugün vefat yıl dönümü.

Kendisini rahmetle yâd ediyoruz; mekânı cennet, yattığı yer nur olsun.

Tek parti rejiminin ardından Adnan Menderes nasıl milletimize umut oldu ve bunun bedelini canı ile ödedi ise…

Menderes’ten sonra tek başına iktidara en uzun tutunabilen ikinci isim olan Turgut Özal da 29 yıl önce şüpheli bir şekilde hayata veda etti.

Bu iki ismin arasında millet Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’e şansı verdi ama iktidarları uzun süreli olmadı.

Kurdukları koalisyonların da akıbeti hep hüsrandı.

Acı olan o Demirel’in ve Ecevit’in 28 Şubat sürecinde gerçek yüzlerini ortaya koymalarıydı.

Ve nihayet AK Parti ve Erdoğan ile büyük bir fırsat ve kalkınma dönemine girdik.

Özal’ın, Demirel’in, Alparslan Türkeş’in, Necmettin Erbakan’ın ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayalini kurdukları Başkanlık sistemini de getirdik.

Üstelik de CHP “Kan dökmeden getiremezsiniz” dediği hâlde…

O bedeli 15 Temmuz’da ödedik, yolumuzu açtık.

Gelin şunun kıymetini bilelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.