Tarz-ı siyaset olarak ‘Kilise’de mum yakıp camide safa girmek’

A -
A +
Merhum Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset” isimli makalesini 1904 yılında Kahire’de kaleme almıştı. Daha sonra kitaplaştırılan bu makalesinde Akçura, siyaset tarzı olarak Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük mukayesesi yapmaktaydı.   Merhum bugün sağ olsa, yeni bir tarzın daha analizini yapmak isteyebilirdi: Kilise’de mum yakıp camide safa girme tarz-ı siyaseti. Nereden çıktı bu demeyeceğiniz kadar bol örneği var bu tarzın gündelik yaşamımızda…   CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı geçtiğimiz gün Hürriyet gazetesinden Hande Fırat’a Kürt Sorununa dair bir röportaj vermiş. Röportajı veren Oğuz Kaan Salıcı olunca baştan sona okudum, gerçekten derde deva ne demiş diye. Neden Oğuz Kaan Salıcı?   Çünkü çok uzun zamandan beridir Salıcı’nın CHP’yi HDP çizgisi ile örtüştüren ve CHP’yi bilinen ulusalcı konumundan çıkararak farklı bir istikamete yönlendiren kişi olduğu yazılıp çiziliyor. Dolayısıyla ‘Kürt Sorunu’ söyleminden ne anlıyor kısmını çok merak etmiştim.   Heyhat…   Koskoca CHP Genel Başkan yardımcısı, Kürt Sorununun açıklamasını HDP’nin aldığı %10 oy ile izah etmez mi?   Tamam, Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu da ‘Kürt Sorununu çözmeye yönelik en acil üç planınız nedir?’ diye soran gazeteciye, seçim barajını düşürmenin dışında tek kelam edememişti ama bari Salıcı elle tutulur argümanlar koyabilmiş olsaydı da tartışabilseydik.   Bakın bizzat Hande Fırat’ın köşesinden aktarıyorum: “Oğuz Kaan Salıcı, ‘Kürt sorunu yoktur’ diyenlere ise, ‘Peki o zaman Kürt sorununun olduğunu söyleyen, bunu siyasetinde önemli bir aks olarak gören ve yüzde 10’un üzerinde oy alan siyasi partiyi nereye koyacağız?” yanıtını verdi.   Akla durgunluk veren bir izahat.   Bu mudur Kürt Sorununu somutlaştıran argümanınız?   Aynı Salıcı bir lahza sonra ‘Kürt Sorunu sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin sorunudur’ diyor. Sorunu tüm bizler dâhil Türkiye’ye teşmil ettiğine göre, bunun da bir yüzdesi olmalı Salıcı’da...   Daha vahim ve gerçekten izaha muhtaç başka açıklamaları da var Salıcı’nın. “Türkiye’de insanların kanun önünde eşitliğini fiiliyatta net bir şekilde sağlamak gerekiyor.”   Nasıl yani, Türkiye’de insanlar kanun nezdinde etnisitelerine göre mi muamele görmekte?   Salıcı devam ediyor:   “Biz terörle herkesin arasına mesafe koyması gerektiği kanaatindeyiz. Bununla ilgili bizim duruşumuz çok açık ve net.”   Nasıl net?   İnsan aklı ile dalga geçer gibi.   Her gün bir HDP’li vekilin Gazi Meclis’in çatısı altında ‘PKK’ya terör örgütü diyemeyiz’ açıklamalarına bugüne kadar bizzat isimlerini de zikrederek hangi beyanatı verdiniz, hangi açıklamayı yaptınız, hangi duruşu gösterdiniz de duruşumuz net diyebiliyorsunuz?   Nereniz net?   Zaten sorun da tam burada başlıyor, yani açık ve net değilsiniz.   İstiyorsunuz ki kilisede mum yakıp, dönüp camide safa girin, düğün evinde tefçi, ölü evinde yasçı olun, kimse de bunu fark etmesin, fark etse de ses etmesin.   İstiyorsunuz ki Trabzon’da Eren Bülbül’ün anasının gözüne bakarak milliyetçi diskur üzerinden bir söylem geliştirin, sonra   Hakkâri’de Avrupa yerel yönetimler özerklik şartını şerhsiz kabul edeceğinizi duyurun.   İstiyorsunuz ki bir gün Edirnekapı Şehitliği’nde fidan dikin, ertesi gün PKK’yı terör örgütü olarak görmeyiz diyenlerle barış adına ağaç dikin.   Sayın Salıcı, Genel Başkan’ınız henüz HDP’li siyasetçiler ile yan yana gelip bir basın açıklaması yapamadı bugüne kadar. Bu konuda size sorulan soruya dahi samimiyetten uzak cevaplar vermenizi görmezden geleceğimizi mi sanıyorsunuz?   “Mümessil Rejim” sevdalılarının oynak kalembazları   Son zamanlarda güvenlikçi siyaset tanımlamaları üzerinden akla ziyan itibarsızlaştırma yazıları kaleme alınmaya başladı. Bu söylemlerin ve yazıların Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile ilgili verdiği mesajlar ile aynı zamanda dillendirilmesi elbette tesadüf değil.   Seçilmiş hükûmeti ‘Yenikapı Rejimi’ diyerek tanımlayan, ‘Mümessil Rejim’ sevdalılarının oynak kalembazları, büyük bir göz bağcılığı içinde Türkiye’nin son 8 yıldır karşı karşıya kaldığı tüm saldırıları âdeta görmezden gelmemizi istiyorlar.   15 Temmuz gecesi sizler konforlu ve güvenli evlerinizde otururken elleri ile tanklara direnenlerin oluşturduğu Yenikapı Ruhu’nu, ‘Kürtlere ve Kürt Sorununa karşı oluşturuldu’ diyecek kadar analitik zekâdan ya da vicdandan mahrum yazılar yazan bu kalembazların yeni argümanı ‘güvenlikçi siyaset.’   Elbette güvenlikçi yaklaşımlar bir ülkenin ilanihaye sürdüreceği yaklaşımlar olamaz, lakin Türkiye’nin güvenlik merkezli siyaset üretmesinin sebebi olan girdilerde nasıl bir değişim gördüklerine dair iki satır yazsalar da konuyu bu parametreler üzerinden tartışabilsek.   Güvenlikçi siyaseti devam ettirmek adına Türkiye’nin zorlama operasyonlar yaptığına dair komplocu yazılarınız ve bu yazılarınızı rasyonel bir akademisyen parantezinde temellendirme gayretleriniz, ağızda görünen çürük bir diş kadar itici ve belirgin.   İşin tuhaf yanı kendilerinin böyle gözükmediğine de net kanaat getirmiş vaziyetteler. Yoksa insanlar içine düştükleri ibretlik hâllerini neden ifşa etsinler?   Güvenlik ağırlıklı siyaseti, zorunlu bir konjonktür dayatmasına karşı verilen bir mücadele olarak görmeyip, Cumhur İttifakı’nın mutlak iktidarı için elverişli bir tercih olarak gören bu kalemlerden, Türkiye’nin içinde olduğu bu yoğun mücadelesine destek olmalarını elbette ummuyoruz.   Lakin, yazılarınızın içerisine serpiştirdiğiniz Bahçeli, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak isimleri ile hangi kifayetsiz muhterisler adına kalem oynattığınızın da ipuçlarını veriyorsunuz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.