DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ PADİŞAH           SULTAN ABDÜLMECİD

A -
A +
Memleketi sulh içinde yaşatmaya çalıştı. Tuğrasının yanına koydurttuğu çiçek motifi bile bunu sembolize eder.
 
1839’da 16 yaşında tahta çıktığında kendini büyük bir bâdirenin ortasında buldu. Fransız teşviki ve bazı densiz Osmanlı ricalinin tahriki yüzünden ayaklanan Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa galip gelmişti.
Genç ve tecrübesiz padişah, İngiltere ile anlaşıp, bu felâketi savmayı becerdi.
Sultan II. Mahmud’un Bezmialem Valide Sultan’dan dünyaya gelen oğludur. 31. Osmanlı sultanı ve 96. İslâm halifesidir.
 
İpler kaçıyor
 
Tahta çıkar çıkmak Reşid Paşa’nın hazırladığı Tanzimat Fermanı ile padişah siyaset, yani suçluları bizzat cezalandırma salahiyetinden vazgeçiyordu. Böylece ipler bürokratların eline geçti.  
Dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere ile iyi geçinme siyasetini güttü. İngiliz sefiri Lord Canning’in tehditvari tavsiyesi üzerine 1846’da Reşid Paşa sadrazam olmuş; artık memleket kabiliyetli, fakat arkasına ecnebi devletleri alan hırslı bürokratların eline düşmüştür.
1840’ta taşralarda Müslüman ve gayrimüslimlerin seçtiği azalardan müteşekkil taşra meclislerini faaliyete geçirerek demokrasinin yerleşmesine öncülük etmiştir.
 
DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ PADİŞAH
          SULTAN ABDÜLMECİD
Tuğradaki çiçek
 
Vezirlerin şahsi hırslarıyla memleketi sürüklediği Kırım Harbi’nde (1854), Rusya’nın güçlenmesini istemeyen İngiltere, Fransa ve İtalya, Osmanlılara müttefik oldu.
Zafer üzerine Sultan Mecid devletin kırılan itibarını yükseltmeye ve onu düvel-i muazzama (büyük devletler) arasına sokmaya muvaffak oldu. 1856’da imzalanan Paris muahedesi ile Osmanlı Devleti, Avrupa devletler manzumesi arasında sayıldı.
Memleketi sulh içinde yaşattı. Tuğrasının yanına koydurttuğu çiçek motifi bile bunu sembolize eder. Bürokratların birbiriyle rekabeti olmasaydı, bu sulh devresinden ve böyle bir padişahın açtığı yenilik yolundan azami istifade mümkün olabilirdi.
Babası oğullarının tahsiline çok ihtimam etmişti. Sultan Mecid, Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Usta bir hattat idi. İcazetini de tahta çıktıktan sonra almıştı.

DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ PADİŞAH
          SULTAN ABDÜLMECİD
Kimseye yaranamadı
 
Avrupa medeniyetini yakalamayı hedeflemiştir. Bir yandan Avrupa hayranı züppelerle, öte yandan Asya çöllerine dönmeyi arzulayan yobazlarla mücadele etmiş; babası gibi o da kimseye yaranamamıştır.
Yüksek bürokratları ve ailesini israftan vazgeçirmek için çok uğraşmış ise de muvaffak olamamıştır.
Saraydan çıkma bir hizmetkâra hazineden maaş bağlanmasına dair hükûmetin talebini “Benim hususi hizmetimde bulunan bir adamın, devlet hazinesinden maaşa ne hakkı var?” diyerek reddetmiş, hususi malından maaş bağlamıştır.
Âli Paşa sadrazam, Fuad Efendi hariciye nazırı iken Fransa ile bir dış borçlanma anlaşması imzalanmıştı. Padişah, “Ben devleti öncekilerden nasıl aldıysam, sonrakilere öyle bırakacağım. Eğer borçlanma anlaşması bozulmaz ise istifa ederim” dedi. Bunun üzerine anlaşma bozuldu. Ancak Kırım Harbi sebebiyle ilk dış borç alınmak zorunda kalındı.
 
Hayattayım ya!
 
Fevkalâde merhametli idi. Kendisini öldürmek üzere tertiplenen suikast faillerini, “Ben hayattayım ya!” diyerek affetmek büyüklüğünü göstermiştir.
Tıbbiyede okuyan Yahudi çocukları için dinlerinin koşer kaidelerine göre yemek pişiren bir mutfak kurulmasını ve mukaddes günleri olan Şabat’ın (Cumartesi) tatil olmasını emretmişti.
Padişahın demokratlığı bugün bile çok kimseye numune olabilecek derecededir. O zaman Avrupa’da bu hasletlere sahip bir başka hükümdar yoktu. 
Hassas tabiati, nezâket ve merhameti yakınları ve ailesi tarafından istismar edildi. Genç yaşta kahrından ölümünün mühim sebeplerinden birisi de budur.
Sultan Mecid, 24 Haziran 1861 tarihinde 38 yaşında vefat etti. Gençliğinden beri vereme müptela idi. Ecdadı içinde en çok sevip hürmet ettiği Sultan Selim’in yanına gömülmesini ve türbesinin onunkinden daha küçük yapılmasını istedi.

DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ PADİŞAH
          SULTAN ABDÜLMECİD
İlkler devri
 
Saltanat devri, hep ilklere sahne olmuştur. Fennin baş döndürücü ilerlemesinden günü gününe haberdar olan Padişah, yeni buluşların en önce ülkesinde tatbikini arzu etmiştir. Dünyanın ilk telgraf hattı İstanbul-Varna arasında kurulmuş, ilk telgrafı da Sultan Mecid çekerek oradaki askerlerin hatırını sormuştur.
İlk demir yolu Aydın-İzmir arasında döşenmiştir. İlk kâğıt para çıkarılmış; yeni mahkemeler ve devletin ihtiyacı olan memurları yetiştirmek üzere Avrupa’dakilerle boy ölçüşen modern mektepler kurulmuştur. Harb Akademisi, Dârülfünun (İstanbul Üniversitesi), Dârülmuallimîn (muallim mektebi), ziraat, orman, telgraf ve ebe mektepleri bunlardandır. Valide Mektebi adlı modern lise, Cağaloğlu'nda padişahın annesi tarafından kurulmuştur.
İlk hususi gazete, ilk nüfus sayımı, ilk banka, ilk devlet salnâmesi (yıllığı), Şirket-i Hayriye adlı vapur işletmesi, Encümen-i Dâniş (ilimler akademisi), Mecidiye (Galata) Köprüsü, Mecidiyeköy semti, belediye teşkilatı, köle ticaretinin yasaklanması, ticaret ve ceza kanunları bu devrin eseridir. Boğaz’a tüp geçit projesi yaptırmıştır. Arazi Kanunnamesi ile toprak nizamı büyük ölçüde yeniden tesis olunmuştur. Para sistemi yeniden tanzim edilmiştir.
Kendi yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı’nda oturdu. Burası asrın en zarif sanat eserlerindendir. Memleket gezileri yanında, meclis, kışla, mektep ve tekkeleri ziyaret eder, imtihanlarına, açılış merasimlerine katılırdı. İlk fotoğraf çektiren padişahtır. Donizetti, Liszt, Rossini gibi meşhur besteciler İstanbul’a gelip O’nun için marşlar bestelediler.
 
Bize sığınanı vermeyiz!
 
1848’de Macarlar, Avusturya’ya, Lehler de Rusya’ya karşı istiklâl emeliyle ayaklandı. İsyanlar sert bastırıldı. Milliyetçiler sınırı geçerek Osmanlı topraklarına sığındı. Sultan Mecid bunlara iltica hakkı verdi ve ısrarlara rağmen iade etmedi. Bu hareketi dünya amme efkârında büyük bir hayranlık uyandırdı ve memleketin itibarını yükseltti.
O zamana kadar âdet olmadığı hâlde, ilk defa ecnebi sefarethanelerine iade-i ziyarette bulunarak diplomatik münasebetlere katkıda bulunurdu. İlk yabancı nişan kabul eden padişah da Sultan Mecid’dir. Fransa’nın Legion d’Honneur nişanını ve İngiltere’nin Dizbağı Nişanı’nı kabul etti.
Korkunç bir açlığın pençesindeki İrlanda’ya para ve gıda yardımı yaptı. Öyle ki, bunun miktarı, İngiltere Kraliçesi Victoria'nın kendi halkına gönderdiğinden yüksek olduğu için, tamamı kabul edilmedi.
 
Mukaddes Beldeler
 
İslâm hükümdarlarından, Haremeyn’e en çok hizmet eden Sultan Mecid’dir. Mescid-i Haram’ı ve Mescid-i Aksâ’yı esaslı tamir ettirmiş; Altın Oluk’u yenilemiştir.
Mescid-i Nebevî’yi orijinal binası üzerine ve sütunların bile yerleri bozulmadan yeniden inşa ettirmiştir. Hücre-i Saadet’e döşenmek üzere gönderdiği kâşî tuğlalar altına el yazısı ile kendi ismini mütevazıyâne yazmıştır.
Mescid-i Nebevî’nin eski şeklinin 53 defa küçültülmüş hâlini İstanbul’da Hırka-i Şerif Câmii’ne koydurtmuş; tamiratı bunun üzerinden aldığı raporlarla takip etmiştir.

DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ PADİŞAH
          SULTAN ABDÜLMECİD
Beni oturtun!
 
Dindardı. İstanbul’un en zarif câmilerinden Ortaköy (Büyük Mecidiye) Câmii’nden başka, Beşiktaş-Ortaköy arasında Küçük Mecidiye, Maçka-Nişantaşı arasında Teşvikiye ve Fatih’te Hırka-ı Şerif Câmilerini yaptırdı. Ayasofya’yı esaslı tamir ettirerek yıkılmaktan kurtardı.
Annesiyle beraber Yahya Efendi Tekkesi’nin Nakşibendi Şeyhi Mehmed Nuri Efendi’ye mensuptu. Bu tekkeye çok maddî yardımda bulunmuştur.
Vefat döşeğinde iken hocasının çağrılmasını istemiş; Nuri Efendi de padişahın baş ucunda önce Kur’ân-ı kerim okumuş, sonra salevat getirmeye başlamıştır. Bir zaman sonra Padişah da kendisine katılmış, beraberce tevhid ve istiğfar söylemiş, kan kusarak şehiden vefat etmiştir...
Vefatından bir gün evvel hasta yatağında yatarken, mühim evrak kendisine okunurken, sıra Medine ahalisinin bir istidasına geldiğinde, “Durun, okumayın! Beni oturtun!” buyurdu. Arkasına yastık koyup, oturtuldu. “Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat okuyunuz da kulaklarım bereketlensin!” dediğini Hicaz’da vazife yapan ve Hicaz tarihini yazan Eyüp Sabri Paşa anlatıyor.
 
Siz beni kötü tanıttınız!
 
Hükûmeti halkın gözünden düşürmek için el altından tahrik edilen softaların ayaklanmasında, Padişah Fatih Câmii’ne giderek kıyamı teskin etmek istemiş, vezirler “Aman efendim gitmeyin, hocaların niyeti kötü” diye karşı çıkınca “Hocalar hiç de kötü adamlar değildir. Onlara siz beni kötü tanıttınız” diyerek dediğini yapmış, atalarından miras cesaretiyle kıyamı teskine muvaffak olmuştur. Hatta yanına muhafız olarak verilen bir süvari bölüğünü “Umumen halk aleyhimizde olduğu takdirde, bir bölük süvari beni muhafaza edemez” diyerek geri çevirmişti.
Yakışıklı, güzel giyinen, iyi yaşamasını seven nezih bir zât idi. Bu sebeple yenilikçilerle ham sofular el ele vererek padişahı halkın gözünden düşürmeye çalışmıştır. Babası gibi istemediği hâlde çok düşman edinmiş; Frenk hayranlığı, sefahat ve israf ile itham olunmuştur. Hatta dinî ve hukuki hakkı olan harem hayatı bile suç olarak gösterilmiştir. Babası kadar sağlam iradeli olmaması, merhamet ve nezaketi belki de yegâne zaafıdır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.