HAK SÖZÜ KABUL ETMEK FAZİLETTİR SULTAN II. AHMED

Sesli Dinle
A -
A +
Babasını 5 yaşında kaybetti. İki ağabeyinin saltanatları müddetince saraydaki dairesinde uzun yıllar geçirdi. Bu vesileyle iyi bir tahsil gördü. İki ağabeyinden daha fazla ilme düşkündü.
 
1691’de ağabeyi Sultan II. Süleyman’ın vefatıyla Edirne’de 48 yaşında tahta oturdu. 21’inci Osmanlı sultanı ve Müslümanların 86’ncı halifesi idi. Sultan İbrahim’in üçüncü oğludur. Hadice Muazzez Haseki’den 1643’te dünyaya geldi.
 
1687 yılında tahttan indirilen en büyük ağabeyi Sultan IV. Mehmed hayatta idi ve kendisini tekrar tahta çıkarmak isteyenler vardı. Bu sebeple devlet ricali elini çabuk tutup veliahdi (Sultan II. Ahmed’i) tahta geçirdiler.

Neredeydiniz?

Sultan II. Ahmed, kendisine taht haberi verildiğinde, “Mülkün maliki Allah’tır. O, mülkü dilediğine verir, dilediğini aziz eder” mealindeki âyet-i kerimeyi okudu.
 
Ardından, “Ben bu sadra talip ve ragıp olmayıp, memul etmezdim. (Başa geçmeyi istemez ve ummazdım) Hak celle ve ala hazretleri fazlü kereminden bu aciz ve nahif kuluna nasip eyledi. Bu nimetin merasim-i eda-i şükranını edemem” dedi. Sonra da kendisine biat eden nakibüleşrafa, ağarmış bıyıklarını göstererek, “Bu zamana kadar neredeydiniz?” diye latife etti.
 
İlk olarak sadaret kaymakamına asayişe mukayyet olmasını emretti. Ardından da defterdara harcamalara dikkat etmesini söyledi. Bu hareketleri, devlet işleriyle yakından alakadar olacağını gösteriyordu. Harb sebebiyle hazinenin darlığından dolayı askere cülûs bahşişi verilemedi.
 
Bu esnada Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa Almanya seferinde idi. Padişah, tahta çıktığı haberiyle beraber, sadrazamlığının devamına dair fermanı ve sadrazamlık mührünü kendisine verilmek üzere Sofya’ya gönderdi.

Asıl kayıp

25 Ağustos 1691 tarihinde Sırbistan’ın şimalindeki Salankamen Muharebesi’nde ordu zafere doğru ilerlerken düşman tarafından atılan bir kurşunla Fâzıl Mustafa Paşa şehit oldu. Etrafındakilerin tedbirsizliği yüzünden bu haber yayıldı. Mehter susunca, düşman vaziyeti anladı.
Sipahilerin kumandanı yerinde sebat etmeyip geri çekildi. Bütün bunlar, zaferle bitmek üzere olan harbi mağlûbiyete çevirdi. Düşman orduyu takip etmedi ki, bu felaketin büyümesini önledi. İmparatorluğun esas kaybı şehit sadrazam idi.
 
Osmanlıların, Almanya karşısında daha fazla güç kaybetmesini kendileri için zararlı gören Fransa ve Hollanda, sulh için aracı oldu.

Macaristan gözümde yok!

1694’te ordu Avrupa ve Girit’te muharebe ederken, Malta, Floransa ve Papalık filolarından müteşekkil bir Venedik donanması, Sakız adasına asker çıkardı. Bu haber İstanbul’a bomba gibi düştü. Payitaht’a bu kadar yakın bir adanın düşmesi, Padişah’ı çok üzdü.
 
Belgrad’da bulunan Sadrazam Sürmeli Ali Paşa’ya gönderdiği bir mektupta, “Mademki Sakız düşman elindedir, bütün Macaristan memleketini fethetsen, makbulüm değildir” yazdı.
 
Sadrazam derhal döndü. Edirne’de Padişah’tan şu mektubu aldı: “Sakız ahvâli içimi yaktı. Geri alınması muradımdır. İcap edenlerle görüşüp ne yapmak lazımsa bildiresin. Bu kış Sakız elde edilmezse, şöyle bilin ki, bütün reisleri katlederim.” Sakız’ın tesliminde rolü olanlar sürgüne gönderildi.

Müjde ve keder

Mezomorta Hüseyin Paşa idaresindeki donanma, Sakız’ı geri aldı. Müjde daha İstanbul’a ulaşmadan, Sakız’ın kaybıyla teessüründen hastalanan Sultan II. Ahmed 6 Şubat 1695’te Edirne’de 52 yaşında vefat etti.  
 
Ağabeyi ile aynı istiska hastalığından muztaripti. Saltanatı, garip bir tesadüf eseri ağabeyi ve selefi Sultan II. Süleyman gibi 3 yıl 7 ay sürmüştür. Aynı yerde vefat etmiştir.
 
Cenazesi İstanbul’a getirilerek büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman türbesine defnedildi. Yerine yeğeni Sultan II. Mustafa geçti.
 
Rabia Haseki’den İbrahim, Selim, Hadice ve Asiye adında çocukları oldu; ama küçük yaşta öldüler. Sadece Selim ile ikiz olan İbrahim, 1714’te 21 yaşında iken vefat etti. 1703’te bazıları kendisini tahta çıkarmak istediler, ama veliaht Sultan III. Ahmed taraftarları galip geldi.

Gel de kızma

Padişah’ın Çalık Ali Paşa ile yaptığı ve tarih kitaplarında tafsilatıyla anlatılan bir mülakat enteresandır. Padişah, “Daha evvel üç defa defterdarı azledip yerine dindar ve dürüst bir adam tayin etmeni istedim, ama dinlemedin” dedi.
 
Paşa, “Suçu neymiş?” diye sordu. Padişah, “Halk, yaptığı haksızlıklar sebebiyle kendisinden şikâyet ediyor” dedi. Paşa, “Bunların aslı yoktur. Defterdar kendi başına iş yapamaz. Ne yaptıysa benim emrimle yapmıştır” diyerek istifa etti.
 
Çok kızan Padişah, “Ben bizzat halkı çağırıp kendim görüştüm. Üzerlerine konan haksız vergilerden dert yandılar. Ben zalimi dışarıda ararken, meğerse zalim senmişsin. Sözümü dinlemeyen, benim vekilim olamaz. Senin hakkından gelirdim, ama herkes, adamı uzaktan getirip sadrazam yaptı, sonra da öldürdü diye beni suçlarlar” dedi (1692).
 
Padişah, yine selefi gibi yüksek meziyetli Bozoklu Mustafa Paşa’yı sadrazam yapmak istedi. Paşa, kabul etmeyince, ülkenin bu müşkül vaziyetinde vazifeden kaçmasına çok kızan Padişah kendisini idamla tehdit edip kabul ettirdi. Mustafa Paşa iyi bir şairdir.
 
Asabi, fakat çok merhametli ve hakşinas olan Padişah, Çalık Ali Paşa’yı çağırıp gönlünü aldı. “Hangi vilayetin valiliğini istersen tayin edelim” dedi. Paşa, memuriyet istemedi. Tekaüde sevk edilip Mihaliç (Karacabey) kazasının gelirinin maaş olarak kendisine bağlanmasını istedi.
 
Yeni sadrazam bu gelirin az olduğunu söyleyince, “Hazinenin sıkışık olduğu harb zamanında bu bile çoktur. Aza kanaat ederim” diyerek ne kadar hamiyetli bir bürokrat olduğunu gösterdi. Bursa’dan sonra Kandiye muhafızlığına gönderili. Orada vefat etti.
 

Şehzadenin hatıra defteri

Sultan II. Ahmed Arapça ve Farsça’yı iyi bilirdi. İlme meraklıydı. Âlimleri ve sanatkârları himaye ederdi. Şiirden ve musikiden anlardı. Türk ve Fars şairlerini muntazaman okurdu. Şu kıtası meşhurdur:
 
Sığındım tâ ezelden ben Allah’a
O’dur zira bâya yoksula penâh
Tevekkül üzre ol, her zaman Ahmed
Yardım etsin sana her yerde Allah!
 
Mevlevî Şeyhi Receb Enis Dede’ye mensup idi. Usta bir hattattı. Eliyle yazdığı çok güzel Mushaflar ve çoğalttığı kitaplar vardır. Şehzadeliğinde tuttuğu ve bugüne intikal eden hatıra defteri, nasıl bir mesuliyet hissine ve istikbal tasavvuruna sahip olduğunun güzel bir misalidir.
 
HAK SÖZÜ KABUL ETMEK FAZİLETTİR SULTAN II. AHMEDSultan II. Ahmed'in sandukası

Halkı için yaşadı

Anadolu ve Rumeli’de amme varidatının toplanması için malikane, yani kayd-ı hayat şartıyla iltizam usulünü getirtti. Mesela bir köyün kira gelirleri, ihaleyi kazanan biri tarafından ömür boyu toplanacak, her sene ihaleye çıkarılmayacaktı.
 
Böylece halkı, mültezimlerin keyfî hareketlerinden ve hazineyi de kayıplardan kurtarmış oldu. Fakat daha sonra memleketin başına gaile açacak olan âyânlık da bu vesileyle doğdu. Âyânlar, bir beldenin ileri gelenlerinden halk ile hükûmet arasında aracılık yapan kişilerdir. Zamanla derebeyine dönüşmüştür...
 
Gösterişten hoşlanmaz, sade giyinirdi. Kıyafet değiştirerek halk arasında dolaşır, dertlerini sabırla dinler, çare bulunması için lazım gelen yerlere talimat verirdi. İşlerin iyi gidip gitmediğini kontrol ederdi.
 
O zamana kadar tavsayan Divan-ı Hümayun toplantılarının yine haftada 4 gün yapılmasını emretti ve kendisi de hasta olduğu zamanlarda bile bizzat toplantılara iştirak etti.
 
Çok merhametli ve vatanperverdi. Âdil bir sultan olarak yaşamış, milletini memnun etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmıştır. Tahta çıktığı zaman söylediği sözler, nasıl bir manevi mesuliyetle hareket ettiğini ve milletine hizmet hissinin derinliğini göstermektedir.
 
HAK SÖZÜ KABUL ETMEK FAZİLETTİR SULTAN II. AHMED

Âlicenab hükümdar

Asabiydi; fakat kendisini çabuk toplardı. Doğru söze itibar ederdi. Yaptığı hatayı sırası gelince düzeltip telafi ederdi.
 
İnsan tanımakta mahirdi. Meziyetli bürokratları tanıyıp vazife verirdi; ama devlet işlerinin iyi yürümesinde çok hassas olduğu için en ufak bir sebeple azlederdi. Halka hizmet hissinin büyüklüğü ve milletin kanaatlerine hürmeti, bu sık tayin ve azillerde rol oynamıştır.
 
Silahtar Tarihi’nde geçtiği üzere Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa Padişah’ı “Hüsnü hâl ve zühdü takva ile mevsuf, her fünunda mahir, âlicenab bir kâmil-vücud” olarak tarif eder.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.