KABINA SIĞMAYAN BİR HÜKÜMDAR - SULTAN IV. MURAD

A -
A +
Dünya tarihinin en parlak hükümdarlarından ve münakaşasız en büyük kumandanlarından Sultan IV. Murad, Sultan I. Ahmed’in Mahpeyker Sultan’dan olan oğludur. Sarayda iyi bir tahsil ve terbiye ile yetişti.
 
Ağabeyinin tahttan indirilip öldürülmesine şahit oldu. Daha 10 yaşında iken kıyafet değiştirerek şehirde dolaşır; halkla kuracağı teşrik-i mesai sayesinde, ileride yapacağı işleri planlardı. Kimden nasıl istifade edeceğini, kimi nasıl cezalandıracağını tek tek defterine kaydederdi.
 
Nihayet 1623’te tahttan indirilen amcasının yerine tahta çıktı. 17’nci Osmanlı Sultanı ve Müslümanların 82’nci halifesidir. 12 yaşında olduğu için annesi naibelik yaptı. Sultan, birkaç sene içinde buluğa erince ipleri yavaş yavaş eline aldı.
 

Taht minnet taşımaz

 
Sultan II. Osman’ın intikamını almak üzere ayaklanan Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa, uzun mücadele sonunda mağlup oldu. Padişah, ağabeyine gösterdiği sadakat sebebiyle onu affetti ve Bosna Valisi yaptı. Ağabeyinin katillerini tepelemeyi ihmal etmedi. Mutlak kaidedir, her hükümdar, kendisinin tahta çıkmasına sebep olsa bile, selefine karşı işlenen suçları cezasız bırakmaz.
 
Askerler İstanbul’da büyük bir isyan çıkardı. Çok müşkül vaziyette kalan Padişah, sabırla ve icabında taviz vererek isyanı bastırdı. Nihayet Sultanahmed Meydanı’nda toplanan devlet adamları ve halkın önünde bütün askerler Padişah’a sadakat sözü verdi.
 
1633’te Cibâli’deki bir kayıkta uyuyakalan tiryakinin çubuğunun devrilmesi neticesi yangın çıktı. 20 bin ev yandı. 50 bin kişi sokakta kaldı. Bunun üzerine Padişah tütün içilmesini yasakladı. Bunu fırsat bilip, aynı zamanda birer fesat ocağı olan kahvehaneleri yıktırdı. Kıyafet değiştirip, tütün içerken yakaladıklarını bizzat öldürttü. Bu vesileyle ne kadar asi ve zorba varsa temizlendi.

Her şeyin bir ilki var

1633’te yıllık vergisini ödemeyen Lehistan üzerine Abaza Mehmed Paşa sefer açtı. Leh Kralı barış istedi. Ama taahhüdüne uymayınca 1634’te sefere çıkan Padişah, Edirne’ye geldiğinde, Kral sulh talep etti.
 
Sultan, daha sonra İstanbul ve çevresinde dolaşarak asayişi teftiş etti. Bursa’ya giderken yolları bozuk olan İznik’in kadısını vazifesini ihmal ettiği için idam ettirdi. Bunu protesto eden ve gizlice padişah aleyhinde toplantılar tertipleyen Şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi evvela sürgüne yollandı, ardından idam edildi.
 
Osmanlı tarihindeki bu ilk şeyhülislam idamı herkesi şok etti. Padişah seferde iken olup bitenleri annesi mektupla kendisine haber verirdi. Padişah’ın, zaten evvelce darbecilerle irtibatı olduğundan şüphe ettiği şeyhülislâma itimadı yoktu. 

Bağdad gibi 100 kaleye bedel!

Mart 1635’te şark seferine çıktı. Revan’ı kuşattı. Vaktiyle Kanuni Sultan Süleyman’ın bile alamadığı kaleyi 11 günlük kuşatmadan sonra fethetti. İran Şahı harbi göze alamadığı için ortaya çıkmadı. Padişah, eylülde Tebriz’i aldı. Rahatsızlığı sebebiyle Isfahan’a gitmekten vazgeçip, Diyarbekir üzerinden İstanbul’a döndü.
 
Kanuni Sultan Süleyman’ın fethettiği, ama bir müddettir Safevilerin elindeki Bağdad’ı almak üzere 1638’de sefere çıktı. 5 aylık bir seyahatten sonra Bağdad önlerine geldi.
İmam Ebu Hanife’nin, şehrin daha evvel fethedilen banliyösündeki türbesini ziyaret teklif edildiğinde, “Bağdad, Şiîlerin elindeyken, sermezhebimiz olan İmam-ı Azam hazretlerini ziyaret etmeye yüzümüz olmaz” dedi ve ziyareti şehrin fethinden sonrasına bıraktı.
 
Şehirde 40 bin asker vardı. Ama Şah ortada yoktu; Padişah’ın muhasaradan bıkıp geri çekileceğini zannediyordu. 40 gün süren muhasaranın sonuna doğru Veziriazam Tayyar Mehmed Paşa alnından vurularak şehit düştü. Buna çok üzülen Padişah, “Ah Tayyar’ım! Bağdad gibi yüz kaleye bedeldin” demekten kendisini alamadı.
 
Ertesi gün kale düştü. Kaleyi müdafaa edenlerin sadakat ve kahramanlığına hayran olan Padişah, hepsini serbest bıraktı. 17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasrışirin Antlaşması ile çizilen İran sınırı, az çok bugün de caridir. Bu antlaşma ile İran, Sünni büyüklerine sövülmesi yasağını da kabul etmiştir.

Fırsat kollayan Venedik

Deniz kuvvetine güvenen Venedik, Bağdad seferinden istifade ile anlaşmayı bozarak vergisini kesmiş; Dalmaçya limanlarını işgal etmişti. Padişah, Bağdad’da iken bile bu hâdiselerden günü gününe haberdardı. 1 yıl 1 ay süren seferden İstanbul’a döndüğünde, derhâl ticari münasebetlerin kesilmesini ve harp hazırlıklarına başlanmasını emretti.
 
Venedik, Osmanlı ile ticaret yapan devletler arasında Fransa ile beraber birinci sıradaydı. Maişetinin mühim kısmı bu ticarete bağlıydı. Telaşa düştü. Divan, Padişah’ın bu emrini 13 gün geciktirdi. Bu zaman zarfında Venedik elçisi gelip, Osmanlıların bütün şartlarını kabul etti. Venedik tazminat ödedi.
 
Padişah, Adriyatik yoluyla ülkeye girip çıkan malların mübadele yeri olan Split gümrüğünün kapatılmasını emretti. Bosna Defterdarı Mahmud Efendi, büyük bir medeni cesaret göstererek, bu gümrüğün bir gün geç kapanmasının bile hazineye büyük gelir temin edeceğini, bu sebeple harp ilanına kadar açık kalması lazım geldiğini söyledi. Padişah, nispeten küçük rütbeli bir memurun, verdiği emre, devletin yüksek menfaatleri adına itiraz etmesine hayran kaldı.
 
Venedik ile harp, kardeşi ve halefi İbrahim’e kaldı. Zira beş senedir çektiği gut hastalığı artarak, 14 gün yattıktan sonra 8 Şubat 1640 tarihinde vefat etti. 28 yaşında idi. Aynı yaşta vefat ettiği babası Sultan I. Ahmed’in türbesine defnedildi.
Padişahlığı 16,5 sene sürmüştür. Gazalarda bindiği üç atı, ters eyerlenip tabutu önünce yürütülmüştür. Vefat ettiği esnada, Bağdat Köşkü’nün iç tezyinatı yapılıyordu. Hattat Tophaneli Mahmud Çelebi, İbrahim aleyhisselama dair ayet-i kerimeyi yazarken, Sultan İbrahim padişah oldu.
 
Padişah’ın karakter hususiyetlerini de inşallah başka bir yazıda ele alırız.

Zamansız bir kayıp

Özbek Hanlığı ve Gürganiye Devleti ile iyi münasebet kurdu. Bunlarla anlaşıp İran’ı ortadan kaldıracağı; Azerbaycan’ı fethedip Hazar Denizi’nde donanma kuracağı; hilafet sınırlarını Abbasiler devrindekine kadar uzatacağı ileri sürülmüştür.
Avrupa’nın en büyük korkusu, bu çapta bir askerin garba dönmesiydi. Venedik balyozu, hükûmetine buna dair rapor göndermişti. Nitekim son zamanlarında akıncılar, Trieste Limanı’nın bulunduğu İstirya’dan geçip Bavyera’ya girdiler. Regensburg’u çiğnediler.
 
Zamansız kaybı, düşmanlarına derin nefes aldırdı. Burada hiçbir mühim harp yapmadığı hâlde Avrupa’da tesiri çok oldu. Racine’in Bajazet trajedisi ile Massinger’in IV. Murad piyesi buna misaldir.

Huzur içinde bir ülke

Vefatında huzur içinde bir ülke ve dünyanın en büyük vurucu gücü olan bir ordu bıraktı. Tahta çıktığında 100 bin gözüken yeniçerileri, 35 bine indirmeye muvaffak oldu.
 
Tımar sistemini ıslah etti. Zorbaların ele geçirdiği vakıfları geri aldı. İsrafı önleyecek tedbirler aldı. Tahta geçtiğinde bomboş olan hazine, vefatında 15 milyon altın ile doluydu. Buradaki gümüş para hesaba dâhil değildir.
 
En ufak disiplinsizliğe tahammülü olmadığı ve ağır cezalar verdiği hâlde, askerine çok şefkatliydi. Her gün seyyar ordu hastanelerini, yaralı çadırlarını ziyaret ederdi. Kanuni Sultan Süleyman’dan beri hiçbir hükümdar onun kadar ordu tarafından sevilmiş ve sayılmış değildir.
 
Asiler her fırsatta kendisini, tahta kardeşlerini geçirmekle tehdit ederlerdi. İkisi Revan ve biri Bağdad seferinde olmak üzere üç kardeşini kanun-ı kadime göre idam ettirmiştir.
Geride bir kardeşi kalmış ve hanedan bundan devam etmiştir. Harem hayatına iltifat etmezdi. Öyle ki zevcelerinin isimleri bile malum değildir. Kandilli semti, ismini, şehzadesinin doğum müjdesini burada alan Padişah’ın sahili kandillerle süsletmesinden almıştır. Hiçbir oğlu birkaç sene bile yaşamadı. Ama 7 kızı yetişkin çağa geldi.

Yavuz Sultan Selim gibi…

Bir kuşak evvel yılda bir cinayetin bile işlenmediği İstanbul, büyük bir asayişsizlik içine düşmüştü. Padişah, sert tedbirlerle bu dünyanın en kalabalık şehrinde eski asayişi ihya etti. Taşrada da aynı muvaffakiyeti gösterdi.
 
Bütün imparatorlukta şahsına bağlı bir istihbarat ağı kurdu. Avrupa’daki casus teşkilatını yeniden tertipleyerek, Kanuni Sultan Süleyman devrindeki hâline getirdi. En gizli sırlar, günü güne Osmanlı sarayına ulaşıyordu.
 
Her yerdeki zalimleri, zorbaları öğrendi. Seferde belli şehirlerden geçerken o şehirdeki bütün zorbaları ismen tanıyıp derhâl idam ettirmesi bu yüzdendir. Hafız Paşa’nın katlinde rolü olan bir adamı Bağdad seferine giderken Konya’da tanımış ve cezalandırmıştır.
 
Çocukluğu ihtilaller içinde geçtiği için her türlü felaketi kanıksamıştı. Korku hissine yabancıydı. 8 sene içinde devlet otoritesi üzerinde hiçbir kuvvet olmadığını göstermek için, o zamana kadar dokunulmaz sayılan şahıslar da dâhil, çok kan dökmüştür.
Kendisini kan dökücü olarak vasıflandıranlar, zamanındaki anarşiyi ve halkın bundan çektiğini pek nazara almazlar. Halk nasıl bir sultan istemişse, o da öyle olmaya çalışmıştır.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.