"Babam birkaç senede artık Almanya’ya iyice alışıyor..."

A -
A +

Her şeye katlanmak neyse de sevdiği insanın yokluğuna rıza göstermek kolay olmuyor… Anlayacağınız sıkıntısını hep içine atıyor.

 

 

 

Babacığım ilk seneler her tatilde izne geliyor. Gelince de bol hediyeler, para getiriyor. Köydeki evimizi yeniden yaptırıyor. Mal davarlarını artırıyor. Fukara Yusuf Çavuş unutuluyor bu sefer de Almancı Yusuf Ağa diye çağrılıyor. Herkes gıptayla bakıyor ailemizdeki bu yükselişe. Anneciğim her ne kadar da hasretliğe dayanamasa da gelen hediyeler, bolluk, bereketle “Hep Almanya’da kalacak değil ya…” deyip hâlinden memnun görünüyor, kimselere bir şey belli etmeden acısına katlanıyor.

 

- Sonra…

 

- Aradan birkaç sene geçiyor. Babam artık Almanya’ya iyice alışıyor, giyim kuşamı, hâl ve hareketleri değişse de yine de idealist olarak biliniyor. Bir ara bir kopukluk yaşanıyor işlerin çokluğunu, yol masraflarını bahane ederek iki senede bir gelmeye başlıyor. Annem hâl ve hareketlerinden şüphelense de “Ne yapsın, gâvur kahrı çekiyor adam, bir de bizimkisi üzerine ilave edilmesin…” diye düşünüp yine sesini çıkarmıyor. Her şeye katlanmak neyse de sevdiği insanın yokluğuna rıza göstermek kolay olmuyor… Anlayacağınız sıkıntısını hep içine atıyor. Zaten seferberlik hikâyelerini dinleye dinleye büyümüş insanlara bu ayrılıklar da ne ki? Çoğuna düğün bayram geliyor. “Bizim çilemiz de bu…” deyip sabırla hasretliklerin biteceği günü bekliyorlar.

 

Bu arada ben dünyaya geliyorum. Evde hatta köyde düğün havası esiyor günlerce. Babacığıma mektup yazıyorlar “Gözün aydın olsun. Bir oğlun oldu…” diye. Çok sevineceğini, hemen çıkıp geleceğini beklerlerken gelen mektupla o ümitlerini de kaybediyorlar. Mektupta “Oğlumuzun dünyayı teşrifine çok sevindim. Bir miktar mark gönderiyorum muhtara. Postaneden alıp size verecek…” diye yazıyormuş. Annem “Köy yerinde ben parayı ne yapacağım sen gel Yusuf’um sen…” diyorsa da sesini duyuramıyor. Bu arada komşu köyden Haydar Ağanın oğlu izine geliyor. O da “Yusuf’un başına devlet kuşu kondu, fabrikatör oldu…” diye söylüyor, orada evlendiğinden falan bahsetmiyor. Anneciğim bu işe hiç sevinmediği gibi şüpheleri de iyice artıyor, bağrına taş basıp rutin işlerine devam ediyor.

 

- Dram içinde dram! Ne yapsın kadıncağız?

 

- Annemin çocukluk arkadaşı komşu köye gelin gitmiş, beyi onu da alıp Almanya’ya götürmüş. Bir yaz tatilinde anneciğime haber ulaştırıyor. “Sen Yusuf'u bekleme! O Almanya'da evlenmiş bir fabrikatörün kızıyla. Hatta ondan bir çocuğu bile var…” Anneciğim haberi duyar duymaz kendinden geçiyor, düşüp bayılıyor. Uzun müddet toparlanamıyor. Köy yeri malum dedikodu ayyuka çıkmadan malı davarı sattırıyor, beni de alarak doğru İstanbul’a… O zaman dedem, kenar bir mahallede bakkallık yapıyordu, o günleri hatırlıyorum. Bize kol kanat gerdi, büyüttü mektebe gönderdi.

 

- Anneniz ne yaptı?

 

- Acılarını bir nebze olsun unutmak için mi ne zengin ailelere temizliğe gitti, yeni hayatına alışmaya çalıştı. Babam da çok üzülüyormuş el altından dedeme para göndererek sıkıntı çekmemize fırsat vermemiş.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.