Göç göç oldu göçler yola dizildi, Uyku girdi elâ gözler süzüldü!

A -
A +

Son asırda yaşanan en kapsamlı Türk göçü, 1960’lı senelerde başlayıp hâlâ devam eden Avrupa’ya olan uzun ve tarihî yolculuktur.

 

 

 

Hayatımızda göç, Orta Asya’dan Akdeniz’e oradan da Avrupa’ya devamlı bir yer değiştirme şeklinde cereyan etmiştir. Tespitlere göre Çin ve Hindistan’dan sonra Türkiye, yirminci yüzyılda üçüncü büyük göç veren devlet olmuştur. Buradan da anlaşılabileceği gibi “yeni yurt edinme” şeklinde tarif edebileceğimiz “GÖÇ” eskilerden günümüze kadar bizim ayrılmaz bir parçamız olagelmiştir. Belki de Anadolu insanımızın büyük bir kısmına yürüyen, hareket eden, yerinde durmayan insan mânâsında “yürük” bilahare “YÖRÜK” denmesinin altında bu hakikat yatmaktadır.

 

 

 

Göç göç oldu göçler yola dizildi,

 

Uyku girdi elâ gözler süzüldü!

 

 

 

Son asırda yaşanan en kapsamlı Türk göçü, 1960’lı senelerde başlayıp hâlâ devam eden Avrupa’ya olan uzun ve tarihî yolculuktur. Bu son hicret, diğer göçlerle bir yönüyle farklılık arz etmektedir. Diğerleriyle benzer olan yanı; ekonomik tabanlı oluşudur. İnsanlar daha iyi bir hayat sürebilmek ve kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabilmek için o günün şartlarında Avrupa devletlerinde kolay iş bulma, sosyal imkânlardan faydalanma ve yüksek gelir elde etme gibi “çekici” faktörler sebebiyle bir bakıma göçe mahkûm olmuşlardır. Farklılık arz eden yanı ise, devlet veya herhangi bir kuvvet tarafından toplu olarak zorlanmamaları; bilakis insanların kendi hür iradeleriyle göç etmeleridir.

 

Bizim 1960’lı yıllarda peyderpey başlayan bu Avrupa maceramız çok çelişkili hisler barındırmaktaydı. Bu yolculuk bir yönüyle sinelerde vatandan, eşten, dosttan, sevgiliden ayrılışın derin hüznünü barındırırken, diğer yönüyle de ümide yolculuğun, fukaralıktan kurtulmuş olmanın heyecan ve coşkusunu da ihtiva etmekteydi. İşte bu karmaşık hissiyatla gurbetçiler, kimilerine göre “kara tren” kimilerine göre “Almanya Ekspresi” veya “İstanbul Ekspresi” diye adlandırılan trenlerle Sirkeci garından yaklaşık üç gün sürecek olan Almanya veya diğer Avrupa devletlerine seyahate başlamış oluyorlardı. Ortalama her Türk'ün havsalasında “Sirkeci garı” ve “München Hauptbahnhof”’un bir yönü ve hatırası vardı; zira hemen herkesin Avrupa’ya giden bir akrabası, komşusu şu veya bu şekilde tanıdığı olmuştu. Sirkeci garı bu yönüyle gidenlerin ve uğurlayanların nezdinde hüzünlerin, sevdaların, acıların, ümidin, istikbalin, bilinmezliğin harmanlandığı bir mekân olmuştu.

 

 

 

Sirkeci’den tren gider,

 

Varım yoğum törem gider,

 

Derdim gider, verem gider,

 

Evim barkım viran gider,

 

Gurbet elde bir başıma,

 

Varım yoğum alır gider.

 

 

 

Sirkeci garından Almanya’ya doğru yol alan gurbetçiler için bir anda her şeyin, yemeklerin, kokuların, konuşulan lisanın, hava şartlarının, dinî inançların ve insanların düşünce biçiminin farklı olduğu yabancı bir devlete “merhaba” demenin çok da kolay olmadığı aşikârdır.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.