Her Erzurumlu 'ben dadaşım...' demekle iftihar eder...

A -
A +

Babam Erzurum’un bir dağ köyünde dünyaya gelmiş. Bizim oraların halkına malumunuz “DADAŞ” diyorlar. 

 

 

 

Doktor Nefise Hanım:

 

- Kıymetli ailem, bizzat yakınlarımdan duyduklarımı, gördüklerimi ve bilhassa yaşadıklarımı anlattım. İşin Almanya tarafını hülâsa da olsa öğrenmiş oldunuz. Aşağı yukarı aynı yaşta olduğum Tanju kardeşim acaba neler yaşamış? Olup bitenleri, burada olan ben dahil hepimiz merak ediyoruz. Eğer zahmet olmazsa ve dahi mahzuru yoksa bizzat kendi ağzından dinlemek istiyoruz.

 

- Çok haklısınız. “Böyle karmaşık akrabalığın bu tarafı nasıldı?” diyenimiz çoktur. Hem evlatlarımızın, yakın akrabalarımızın huzurunda tarihe kısa bir not da düşmüş oluruz. En iyisi fazla merakta bırakmadan anlatayım.

 

- Tanju Bey kardeşim isterseniz koltuklara geçelim. Çaylarımızı yudumlarken çok da iyi olur.

 

- Peki. Afiyet olsun.

 

- Bilmukabele.

 

- !!!

 

- Babam Erzurum’un bir dağ köyünde dünyaya gelmiş. Bizim oraların halkına malumunuz “DADAŞ” diyorlar. Merak edip araştırdım “Dadaş ne demek?” diye. Cevabını da kendim buldum. Bu bir boy, aşiret, topluluk ismi değil bir kere. Bizim oralarda insanın sırtına, arka tarafına “dal” deniyor. Arka arkaya verene “Arkadaş” dendiği gibi, daldala verene de “daldaş” deniyor. Zamanla Türk dil yapısı icabı “L” harfi düşüyor, sonra oluyor “DADAŞ...” Yine biliyorsunuz ki ağaçlar kök, gövde ve dallardan müteşekkildir. Daldaş, o zaman aynı kökten ayrılanlara verilen bir isim de oluyor. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın bir yakınlık, akrabalık, tabii beraberlik ihtiva eden kelimeye, mertlik, yiğitlik, kahramanlık, doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, namusluluk, cömertlik, delikanlılık, vefalılık… sayabileceğimiz kadar güzel sıfatlar da yüklenerek tam manasıyla “DADAŞ” oluvermiş. Onun için her Erzurumlu “ben dadaşım...” demekle iftihar eder umumiyetle.

 

- Sizde mi?

 

- Ben de dâhil! Her ne kadar İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde büyüsem de galiba genlerime işlemiş dadaşlık, o kelimeyi duyunca içimde bir şeylerin kıpır kıpır olduğunu hissediyorum. Bu kolay anlatılabilecek bir hissiyat değil, ancak iç âlemimizde yaşanabilecek bir şey.

 

- Benim de hoşuma gidiyor. Ne de olsa babamın “A güzel evladım, ata yurdu memlekette bize Dadaş derler, sakın aslını unutma!” dediğini çok duymuşumdur.

 

- Bizde bir söz var: “Asıl azmaz, bal kokmaz…” diye...

 

- Elhamdülillah ne azdık ne de koktuk lakin illa son ve akıbet... onun da farkındayım.

 

- Sık sık “Nasıl yaşarsanız öyle de ahirete göçersiniz…” de derler ecdadımız.

 

- İşte mesele o zaten ama sözün aslı şöyle Tanju Bey Kardeşim.

 

- Nasıl?

 

- Dünyanın bir hayal, bir rüya olduğundan şüphe yok, çünkü Sevgili Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bir hadis-i şeriflerinde, “İnsanlar uykudadır, öldükleri zaman uyanırlar...” buyuruyor. İnsan rüyada çok zengin olabilir, yüksek mevki makam sahibi olabilir, çok büyük işler yapabilir ama uyanınca hepsi biter. “Benim şu kadar servetim, malım mülküm, şöyle mevki makamım vardı...” demesinin ne kıymeti olur? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.