"Senin ne kadar hasretini çektiğimi bilemezsin!.."

A -
A +

"Gurbet yollarına düşerken arkamda kimleri bıraktığımın farkındaydım. En sevdiklerimi. En sevdiğini bırakan hiç rahat edebilir mi?"

 

 

 

Babacığım, bir mektubunda şunları yazmış:

 

“Bir tanem;

 

Mektubuma başlamadan önce, sağlığının sıhhatinin yerinde olmasını diliyorum Allahü teâlâdan. İnşallah günlerin çok güzel ve huzur dolu geçiyordur. Senin ne kadar hasretini çektiğimi bilemezsin!

 

Gurbet yollarına düşerken arkamda kimleri bıraktığımın farkındaydım. En sevdiklerimi. En sevdiğini bırakan hiç rahat edebilir mi? Ne gezer, çoktan unutuverdik o kelimeyi. Gözlerimdeki yaşı otobüsümün penceresinden son kez baktığım sevdiklerime yollamıştım rüzgârla. Şimdi de bu mektubumun arasında kaç damlası var sayamadım bile…

 

Öyleyse niçin gidiyordum? Neye kahretmiştim de apar topar yola koyulmuştum? Göklerden son kez bakmıştım canım memleketime. ‘Gidip dönmemek, gelip görmemek de var…’ demiş ağlamıştım. Sen yoksun ya yanımda daha rahat ağladım. Biliyorum ‘Erkek adam ağlamaz!’ der, fırsat vermezdin. Peki yeniden ne zaman gelecektim? Acaba beni neler bekliyordu gurbette? O kadar cevapsız suâllerim vardı ki hasret dolu kalbimde.

 

Neler mi bekliyormuş beni? Sıralayayım en hafifinden: Zarla zorla lisanlarını öğrendim. İlk defa ‘Guten Tag! Hallo!’ derken ne kadar utanmıştım anlatamam. Sabahın karanlığında yollara düşüyorum bilaistisna her gün. Kimseye söyleme de memleketimizde beğenmediğimiz işlerde çalışıyorum. İş seçme şansım yok. ‘Sen bu iş için çağrıldın…’ deyip başka bir şey demiyorlar. Hem laftan sözden de fazla anladıkları yok. ‘Dediğim dedik, çaldığım düdük’ misali anlayacağın. Bütün kuvvetimle çalışıyorum dur durak bilmeden. Beni makina sanıyorlar, ya da makinanın etten bir parçası. Binbir türlü dertlerle mücadele ediyorum anlayacağın. Her günümü böyle yaşamak zor da olsa sizlere tekrar kavuşabilmek için hayatta ve ayakta kalabilmem elzem kıymetlim.

 

Bütün eş dost akrabalarım, konu komşu arkadaşlarım tütüp duruyorlar burnumda, hayalleriniz gözlerimden hiç gitmedi, dilime dolandı Sümmani, Reyhani’nin gurbet türküleri. Hüzünlendikçe, içimde hasret acıları taştı yayıldı her tarafa. Döküyordum her akşam Frankfurt’un yollarında gözyaşlarımı inci taneleri gibi. Bilmem size kadar ulaşabildi mi ahu vahım?

 

Kaç bahar geçti burada, kaç güneşi batırdım gözlerimde, ayrılık çabuk bitsin diye duâlarım çoğaldıkça çoğaldı. Kalemim seni yazdı durmadan, dudaklarım ismini söyledi hep yine de bıkmadım.

 

Bir tanem,

 

Bu kısa hayatta çok uzun zaman ayrı kaldığımızı biliyorum ama şimdilik elimizden bir şey gelmiyor sana bu satırları yazmaktan maada. Yanımda olmanı ve bunları yüzüne söylemeyi çok isterdim. Ne yazık ki şimdilik tek yapabileceğim şey bu hissiyatımı yazıp paylaşmak. Ama her ne olursa olsun ruhumun seninle birlikte olduğunu, kalbimin seninle attığını bilmeni isterim.

 

Hasret dolu selâmlarımla huzur ve saadetler dilerim... Yusuf…”

 

- Demek ki bütün sevdaların dili aynıymış. Senin bana yazdığın mektuplardan farkı yok.

 

- Ne de olsa babamın oğluyum! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Zeynep. Severek dört gözle bekliyom ilk bu bölümü okuyorum gazetem de sagol, varol 3 Nisan 2024 15:26

Güle güle