TÜRKİYE, FİLİSTİN’İN GARANTÖR DEVLETİ!..

A -
A +

İzzeddin el Kassam Tugayları’nın İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’ya saldıracağını önceden istihbar edip de 7 Ekim 2023 akşamı İsrail’in hassas noktalarına taarruz etmesi, Filistin’in için bir meşrû müdafaadır…

 

Bu baskın meşru müdafaada İsrail, çok zayiat verdi. Devlet olarak İsrail’in ve istihbarat olarak da MOSSAD’ın üstleri çizildi. Şu var ki işgalci ve hukuk tanımaz, insaf bilmez bu şımarık devletin tutanı çoktu. Bütün AB ve ABD ile diğer birtakım teferruat devletler arkasındaydı. Dünyanın tesirli basın-yayın organları siyonistlerin güdümündeydi. Bunlar ve Siyonist-Evanjelist güç ve lobilerin yönlendirmesiyle dünya umumî efkârında 7 Ekim Vak’ası tersine çevrildi. İsrail mazlum, olarak gösterildi. Amerikan Başkanı Biden, Dışişleri Bakanı ve hemen bütün AB Başbakan ve Dışişleri Bakanları Tel Aviv’e koşup siyonizme biat ve Netanyahu’ya destek sırasına girdiler.

 

Tam bu ortamda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir toplantıda kendisine yöneltilen bir soruya “Hamas, seçimle işbaşına gelmiş bir parti, vatanını müdafaa eden bir cihad teşkilatıdır!” cevabını vermesi, cesaret ve hakkaniyet numunesi ve gidişata tesir eden bir etki oldu. Bu söz, Davos’ta söylenen “one minute”tan daha az değerli değildir. Onun kadar çarpıcı ve onun kadar tarihîdir. Hakkı teslim etmemek adaletsizlik olur. Bu mes’uliyet idrakiyle söylüyoruz ki Sn. Erdoğan, o gün kendisine tevcih edilen suale, suya-sabuna dokunmayan veya dolaylı bile olsa İsrail’i destekleyen bir cevap verseydi bugün Filistin’de her şey tam aksi manzaradaydı. Bu neticede muhakkak ki 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinde aklıselimle hareket edip Türkiye yönetimini basiretle seçen seçmenin çok büyük payı vardır.

 

Gazze, Batı Şeria, Filistin’in 7 Ekim’den bu yana hem Türkiye’de ve hem yerkürede tanınmışlıkları yüzlerce kat arttı. Başkan Erdoğan’ın “Hamas, bir mücahid teşkilattır!” demesi ve Sn. Devlet Bahçeli’yle Cumhur İttifakı liderlerinin kendisine yani ülkemizin yüksek menfaatleriyle mazlumlara tam destek vermeleri, Filistin Millî Kuvvetleri için ferahlık sebebi oldu. Bu söz ve destekler, onları ayakta tuttu. Öyle ki ABD ve AB çapsız liderlerinin aksine bu memleketlerin ahlaklı vatandaşları, yaptıkları ses getiren, göz dolduran ve takdir uyandıran gösterileriyle Filistinli bebek, çocuk, kadın, yaşlı, mağdur ve mazlumlarının yanında olduklarını haykırdılar.

 

Bütün bunlar yaşanırken cümle Garbı arkasına almış Cellat Netanyahu, Filistin tarafında insan, hayvan, ağaç… canlı ne varsa onları sürekli şekilde bombalıyordu. Fosfor bombaları atmaktan çekinmiyor, atom bombası tehditleri savruluyordu. Katliam, soykırıma dönüşmüştü. Vahşi ve zalim bir şiddet yaşanıyordu… Ambulanslar, hastaneler, mektepler, camiler, pazar yerleri, siviller bombalanıp bir ırkın yok edilmesi adına hamile kadın ve çocuklar dahi katledilirken endişe büyüktü. Bütün imkânlarıyla bütün Batıyı arkasına almış olan terörist İsrail’in her imkâna sahip silahlı kuvvetleri önünde tek başına bir Gazze ne yapabilir, O’nun Millî Kurtuluş Ordusu, ne kadar dayanabilirdi?

 

Aslında elem verici, bu dramatik hadise, tarihin tekrarıydı. Yaşananlar bize, 1979’da SSCB’nin Afganistan’ı işgalini hatırlatıyor. Orduları ürküten Kızılordu, bu küçük ülkeye insafsızca ateş yağdırıyordu. “Afganistan, acaba bir hafta dayanabilir mi?” diye tahminler yapıyorduk. Bir yanda kartal azmanı vahşi bir “Süpergüç” diğer yanda cılız bir serçe vardı. Serçenin arkasında kimsecikler yoktu. O gün, bugünkü Türkiye de yoktu. Türkiye, kan ve kargaşa içindeydi. Her gün onlarca genç ölüyordu. İktisadi hayat kötüydü. Gidişat darbeye doğruydu.

 

Bu şartlardayken Afgan mücahidleri, meşhur Kızılordu’ya kök söktürüyordu. Neticede bir hafta dayanması bile şüpheli görülen Afganistan, muharebeden zaferle çıktı. Devasa SSCB, çöktü. Çünkü; Afganistan’ın arkasında devletler, ordular yoktu ama dua orduları vardı. Afgan mücahidlerine sağanak sağanak dua yağdı, nusret i ilâhiyeye kavuştular.

 

Bugün Filistin, Gazze ve Gazze Mukavemet Kuvvetleri, Afganistan mücahidlerinden daha talihliler. Filistin’in arkasında düştüğü yerden doğrulmuş ve Cihan Devleti olma yolunda önemli mesafeler katetmiş olan Türkiye Cumhuriyeti var. Keza Afganistan’da olduğu gibi Türk milleti ve bütün ümmet, her gün 24 saat onlara dua ediyor. Leşker-i dua, dua ordusu işbaşında.

 

20. asrın başlarında Trablusgarb [Libya] ve Filistin’den ayrı düştük. Türk Milleti’nin, Türk Ordusunun çekildiği yerlerde elbette bizden iz, eser ve hüner kalmıştır. Onlardan biri de “Lağımcılık”tır. Günümüzde “Tünelcilik” denen ve Lağımcı Ocaklarımızla birçok savaşta, toprak altından kalelere girerek veya buraları alttan berhava ederek zafer kazandık. Bu askerî meslek, bir miras olarak Filistin’de yaşıyor. Osmanlı torunu Gazzeliler, akıllara durgunluk veren bir maharetle Gazze’nin altında bir yer altı şehri inşa etmişler. Bu yapılaşmanın farklılığı İsrail’in hüsrana uğramasında esas unsur oldu.
Bir yanda Filistin Mücahidlerinin Lağımcı Ocağı ustalıkları ve Filistin halkının muazzam sabır ve dayanma azmi, bir yanda Türkiye’nin atalar yurdu bu yerlere sahip çıkışı ve yanı sıra ümmetin duası keza dünyanın vicdanlı kitlelerinin siyonist zulmüyle zalimlere destek veren hükûmetlerini meydan meydan yermeleri, siyonistliğiyle övünen iş bilmez Biden’ı, Başkan Sn. Erdoğan’ı aramaya mecbur etti.

 

Gazze’de yalnızca Netanyahu değil, zalim ve çapulcu İsrail ordusu değil, merhamet yoksunu İsrail değil; sıkılmadan susarak veya çekinmeden destek vererek zulmün yanında yer alan Batılı bütün liderler de mağlup olmuştur.
Bir saat süren telefon görüşmesinde Sn. Erdoğan, gerek sahada ve gerekse BM’de zalimle birlikte olan Biden’a “ateşkes şarttır, Amerika’nın İsrail’e verdiği desteği çekmesi tarihî sorumluluğu gereğidir” dedi. Bilindiği gibi daha başka mevzular da konuşuldu. Bütün bu konuşulanların içinde Türkiye Başkanının muhatabına Filistin için garantörlük mekanizması kurulmasının olmazsa olmaz olduğunu bir kere daha hatırlatması ise en önemli kayıtlardan biridir.

 

Israrlı bir diplomatik emekle Filistin’e garantör [hâmi] olmamız elzemdir. İki devletli çözüme gidilse de gidilmese de Filistin için koruyucu kanat olmalıyız. Kıbrıs’ta garantörlük hakkına sahip olmasaydık 1974 Askerî Harekâtını yapamazdık. Şimdi KTC-Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bir devletimiz olmazdı.

 

KTC ne ise Filistin odur…

 

Dünya şimdi daha farklı dönüyor.

 

Sovyetler Birliği, önce Macaristan’ı sonra Çekoslovakya’yı işgal etti. Üçüncü işgali Afganistan sonu oldu. Kızılderililer vs. bir tarafa II. Cihan Harbi’nden sonra ABD de Vietnam’ı, Irak’ı, Afganistan’ı ve bir daha Irak’ı işgal etti.
Aldığı ahlarla uyanmadı. Döndü bu defa da bir cellada yardım etti. Bir defa daha diyoruz ki, içinde olduğumuz asır dolmadan tarih kitaplarının şöyle yazması mümkündür:

 

-Gazze, Amerika için sonun başlangıcı oldu!
Tarih, tefekkür, ibret ve ders almak içindir.

 

Unutulmasın:

 

Yürüdüğünde yerleri titreten Kızılordu, şimdilerde sahnelerde konser veriyor. Yarın Pentagon da tiyatro olabilir. İsrail, bahse bile değmez.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.