İki ders, iki soru

A -
A +
PISA Direktörü Andreas Schleicher geçenlerde hepimizin tepkisini çeken bir açıklama yapmıştı. Ne demişti bir hatırlayalım;
"Türkiye'de matematikte çok fazla cebir, geometri, hesap öğretiyorsunuz. Ama geleceği şekillendirecek matematik, sizde öğretilen matematikten çok farklı."
Bu açıklamayı okuyunca aklıma yaşanmış bir olay geldi.
Bir Avrupa ülkesinde göçmenlerin bulunduğu bir okulda öğretmenlik yapan birisi anlatmıştı. Hangi ülke olduğunu unuttum ama PISA başarı sıralaması listesinde aramızın bayağı bir açık olduğunu hatırlıyorum.  
Neyse, ders matematik, konu toplama çıkarmaymış. Öğretmen tahtaya problemler yazıyor ve öğrencilerden bu problemleri defterine çözmelerini istiyormuş.
Üç artı beş eşittir sekiz, yedi eksi üç eşittir dört…
Bir gün aynı konuyu işleyen yabancı bir öğretmenin dersini ziyaret etmiş. Komşu sınıftaki öğretmen dersin başında şöyle demiş çocuklara;
"Çocuklar, dün bir futbol maçı oynandı ve toplam altı gol atıldı. Sizce bu maç kaç kaç bitmiş olabilir?”
Çocuklar gruplara ayrılmış ve hararetle tartışarak bütün ihtimalleri yazmışlar. Bu arada bol bol toplayıp çıkarmışlar.
Sizce bu iki sınıftan hangisi PISA sınavında öne geçer?
Veya şöyle söyleyeyim. Yukarıdaki iki öğretim sistemi karşılaşsa maç kaç kaç biter?
 
 
 
DEPREM TATBİKATI VE DESCARTES
 
Şimdi bir örnek olay daha anlatacağım. Bu da PISA raporunda Türkiye hakkında yazılan bölümle ilgili. Orada diyor ki;
“Türk öğrenciler ezbere dayalı öğreniyor. Çok şey biliyor ama bu bilgileri kullanarak bir sonuca ulaşma konusunda zorlanıyorlar.”
Gelelim örnek olaya…
Türkiye'de bir ilkokulda deprem tatbikatı yapılacakmış. Sabah ilk derste bütün öğretmenler çocuklara talimatları sıralamışlar. 
Siren çalacak, herkes sıraların yanına çömelecek, ikinci sirenle birlikte öğretmeni takip ederek bahçeye inilecek. 
Buraya kadar her şey normal. Ama bir aksilik olmuş ve siren planlanan derste değil, çocuklar teneffüsteyken çalmış.
Bilin bakalım sonra ne olmuş?
Bahçede büyük bir neşeyle oyun oynayan çocuklar sireni duyunca koşarak binaya girmişler ve sınıflarına çıkmışlar. Sonra da öğretmenin tarif ettiği gibi herkes sıraların dibine çömelmiş.
İkinci sirenle birlikte de koşarak tekrar bahçeye inmişler.
Teklifim şu; Sınıf yoklamalarını bir gün “Düşünüyorum o hâlde varım” diyen Descartes'a göre alalım.
Bakalım sınıfta kaç kişi var?
 
 
 
ZİHNİYET DEĞİŞİMİ
 
Ülkemizde müfredat güncellendi ve sınav sistemleri değişti. Artık siren sesini duyan çocuklar koşarak okula girmeyecek, matematik dersinde öğretmenler harika etkinlikler yapacaklar.
Öyle mi? Keşke olsa…
Eğer öğretmen kendini güncellemez, zihniyet değişmezse değişen sadece gündem olur.
Tarih dersinde İstanbul’un fethini öğrenen bir öğrenci, akşam gidip Fatih Sultan Mehmet'in hayatını araştırmıyor, surların yanından geçerken nabzı hızlanmıyorsa;
Fen Bilgisi dersinde tırtılın kelebeğe nasıl dönüştüğünü dinleyen öğrenci kelebeğe hayran olmuyorsa;
Matematik dersinde rakamlar anlam kazanıp hayatın bir tarafına dokunmuyorsa değişen bir şey yok demektir.
Yeni dönemde öğretmen artık bilgi kaynağı değil, ilham kaynağı olmalıdır.
Dünyanın bütün kütüphanelerini içine sığdırabilen flash bellekler piyasada on beş liraya satılırken, öğretmenlik nasıl hâlâ bilgi transferi olarak görülebilir?
Çoktan seçmeli soruların şıkları arasına hapsedilen bir eğitim sistemiyle donanımlı insanlar değil ancak müfredat yetiştirilebilir.
 
 
 
KUTU
 
Bİ’ŞEY SORABİLİR MİYİM?
 
PISA direktörünün açıklamalarından sonra Türk halkının en çok benimsediği savunma cümlesi aşağıdaki şıkların hangisinde verilmiştir?
a) Kimse bizi Beylikdüzü’nden az kalabalık Finlandiya’yla karşılaştırmasın!
b) Ezber bizim geleneğimizde önemli bir öğrenme yöntemidir.
c) Güney Kore’deki intihar oranlarına bak, sonra konuş!
d) Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
e) Düşünmeyi Batı'dan öğreneceksek vay hâlimize!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.