Söz sende İstanbul!..

Sesli Dinle
A -
A +
İstanbul taşıdığı deprem riski ve önümüzdeki yerel seçimlerdeki siyasi potansiyeli ile tartışmaların merkezinde.
 
Deprem uzmanları İstanbul’da muhtemel bir depremin kaçınılmaz olduğunu vurgularken “deprem ne zaman olacak?” sorusunun cevabı “Bugün mü desem, yarın mı desem…” ile sınırlı. Ortak görüş kentsel dönüşüm ile zemini ne kadar sağlam tutarsak hasar ve kayıp o kadar azalacak.
 
Bu “zemin sağlamlığı” deprem kadar siyasette de sonuçları belirleyici.
 
Siyasetin zemini seçmen tabanıdır. Tek parti döneminde CHP muhalifliği ile ayrışmaya başlayan siyasi zemin Demirel-Ecevit çekişmeleri ile muhafazakâr taban “merkez sağ” ile sosyal demokratlarda “ortanın solu” ile anlaşılır bir zeminde ete kemiğe bürünmüştü.
 
14-28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ile fark edilir duruma gelen seçmen tabanındaki kaymalar önümüzdeki yerel seçimlerin muhtemel sonuçları üzerine daha farklı bir okuma gerektiğini ortaya koyuyor.
 
“Seçmen tercihlerinde” geleneksel olarak muhafazakâr iktidar-sosyal demokrat halkçı muhalefet arasında üçte bir olarak sandığa yansıyan alışılmış sonuçlar giderek başa baş hâle geliyor. Seçim sonuçlarını iktidar açısından “zafer” olarak değerlendirenlere karşı “alarm zilleri” olarak değerlendirenler de var. 
 
Bu sonuçları erken uyarı olarak okuyanların kanaati şudur. “Muhafazakâr oylardaki gerileme ahlak ve kültürümüze karşı özellikle medya araçları üzerinden sürdürülen saldırıların ortaya çıkardığı hasardır. Mevcut yetersiz sosyal politikalar ile ileriki süreçte daha kötü sonuçları önlemenin garantisi yoktur.”
 
Bu sonuçların temelinde, yakın dönem yaşanan deprem hasarlarının telafisi, enflasyonla mücadele, sağlık ve savunma, sanayi yatırımları gibi tartılabilir hizmetlerin haricinde seçmen tercihine yön veren ve öfke temelli güçlü bir “manevi ve sosyal travma” gözlemleniyor.
 
Bu “travma paketinin içinde” aile içi şiddet, evden uzaklaştırmalar, boşanmalar ve nafaka davaları gibi aileyi hedef alan dışarıdan sermaye ve bazı medya kurumlarınca desteklenen ama içeriden seyredilen saldırıların ağır sonuçları.
 
2022 yılı “evlenme ve boşanma istatistiklerine” göre, geçen yıl evlenen çiftlerin sayısı yüzde 2 artarak 574 bin 358'e çıktı. Ancak daha hızlı koşan boşanma sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2,9 artışla 180 bin 954'e yükseldi.
Aile temelli bu depremlerde kesinleşen boşanmaların sonucunda 2022'de 180 bin 592 çocuk velayete verilmiş.
 
Ne demek şimdi bu?.. Çocuk ruhsal ve zihinsel açıdan sağlıklı olmasının en güçlü zeminini kaybediyor. Bu yıkıma müdahil olması gereken siyaset, eğitim ve ahlak kurumlarında ise bir seferberlik ve tedbir hamlesi sahaya yansımıyor.
 
Muhtemel bir İstanbul deprem senaryosunda çözüm arayan önemli konulardan biri depremle sokağa dökülen vatandaşların barınması ve ihtiyaçlarının giderilmesi. İstanbul’da 5 bin 500’den fazla “toplanma alanı” varmış ama bu alanların çoğu başka amaçlar için kullanılıyormuş. Yani yıkımsız bir depremle sallandığımızda sokakta kalacak yer kavgası bizi bekliyor.
 
Peki; bir de sosyal hayatımızdaki ağır depremlerin sokaktaki sonuçlarına bir bakalım. 2022’de bir yılda kesinleşen boşanmaların sonucunda velayete verilen 180 bin 592 çocuğun yıkılan “ruhsal barınakları” nasıl karşılanıyor?..
 
Yine geçtiğimiz yıl itibarıyla son 5 yılda evden uzaklaştırma cezası alan erkek sayısı 2 milyon civarında. Yani sokağa atılmış. Bu da aileyi sokağa atan farklı bir deprem ama sonuç aynı.
 
Keder verici olan aileyi çökerten fırtınalar devam ederken medyada konuşulan ve tartışılan adı var kendi kayıp cinsinden değişim hikâyeleri.
Sonuçta geleceğimizi karada ve sandıktaki depremlerde İstanbul belirleyecek. Biz değişmemekte ısrar etsek de İstanbul bizi değiştirecek.
 
Hadi bakalım, sandığa ve deprem uzmanlarına göre çoğu gitti azı kaldı.
Söz sende İstanbul!..”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.