AB ile bu kaçıncı “Pozitif Gündem?”

Sesli Dinle
A -
A +

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi geçen hafta gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinde -kendisinden önce AB yetkililerinin defalarca dile getirdiği gibi- Türkiye ile AB arasında “pozitif” bir gündem oluşturmaktan söz etti. Varhelyi’nin ifadesiyle, söz konusu pozitif gündem “diyaloğu ve işbirliğini yoğunlaştırma, mevcut fırsat penceresinden en iyi şekilde yararlanmak için ortak refah ve istikrarı destekleme, vize kolaylığı, ticari konular ve yatırım fırsatlarına yönelik temasları yoğunlaştırma” hususlarını ihtiva edecekmiş.

 

AB Komiseri, Dışişleri Bakanı Fidan’la yaptığı ortak basın toplantısında da “Ankara'da yeni hükûmetin kurulmuş olmasıyla birlikte AB-Türkiye ilişkilerini ilerletebileceğimizi düşünüyorum” ifadesini kullanmış.

 

Macaristan uyruklu AB Komiseri Varhelyi’nin henüz AB Komisyonunda görev almadığı, bir diplomat olarak ülkesinin Brüksel’deki daimî temsilci yardımcılığını yürüttüğü 2012’de Türkiye-AB ilişkilerinde bir pozitif gündem zaten vardı. O tarihte Varhelyi’nin koltuğunda Çek vatandaşı Stefan Füle oturuyordu. 17 Mayıs 2012’de Füle’nin katılımıyla, o zamanki adı Avrupa Birliği Bakanlığı olan kurumumuzda bir açılış toplantısı gerçekleştirilmiş ve “Pozitif Gündem” resmen açılmıştı.

 

Bundan 11 yıl önce, Türkiye-AB ilişkilerindeki tıkanıklığı güya gidermek için olağanüstü bir buluş gibi önümüze getirilen “pozitif gündem” şöyle tarif ediliyordu:

 

“Pozitif Gündem, Türkiye’nin AB katılım sürecine ivme kazandırmak amacıyla başlatılan yeni bir çalışma yöntemi olarak belirlendi. Müzakere sürecine alternatif olmayan, aksine Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri sürecini desteklemek amacıyla geliştirilen bu yöntem ile vize, siyasi reformlar, enerji, terörle mücadele ve Avrupa Komisyonunda Türk uzmanların görevlendirilmesi gibi Türkiye-AB ilişkileri açısından önem arz eden konularda iş birliği mekanizmalarının güçlendirilmesi amaçlanıyor.”

 

“Ayrıca, 8 fasılda oluşturulan çalışma gruplarıyla teknik açılış ve kapanış kriterlerinin yerine getirilmesi ve siyasi blokajlar kalktığında birden fazla faslın kısa sürede ve tek seferde müzakerelere açılabilmesi hedefleniyor.”

 

2012’deki pozitif gündem tarifiyle 2023’tekini mukayese edelim ve 11 yılda neler olmuş bakalım...

 

Her şeyden evvel, pozitif gündemin başlatılma sebebinin Türkiye-AB ilişkilerine hız kazandırmak olduğu söylenmişti. Pozitif gündem başlamadan evvel Türkiye-AB müzakerelerinde 12 fasıl açılmıştı. Sözde ilişkilere hız kazandıracak olan süreç başladıktan sonra 2013 ve 2015’te toplam iki fasıl daha açıldı. 2015’ten bu yanda da müzakere masasında yaprak kımıldamıyor. Birçok başka dinamik süreci etkilemiş olsa da pozitif gündemin gayesine ulaşamamış olduğu açık bir gerçek.

 

11 yıl önce yine pozitif gündem kapsamında “vizelerin kaldırılmasından” söz ediliyordu. Türkiye ile AB arasında 2013’te geri kabul anlaşmasına paralel olarak vize muafiyeti konusunda da anlaşmaya varılmıştı. Pozitif gündemin ilk versiyonun üzerinden 11 yıl, vize muafiyeti mutabakatının üzerinden ise 10 yıl geçmişken gelinen noktada AB “vize kolaylığından” söz ediyor.

 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AB’nin Türkiye’ye taahhüt edip de 10 yıldır adım atmadığı vizelerin kaldırılması konusunu AB Komiseri’nin ziyareti sırasında haklı olarak dile getirdi. Fidan, “Vize serbestisi sürecinde ilerlemeler kaydedilmesi beklentilerimiz arasındadır” diyor. AB tarafı ise bu topa hiç girmiyor.

 

Türkiye’nin beklentisi vize prosedürlerinin kolaylaştırılması, ret sayısının azalması, daha az evrak istenmesi vs. değildir; vize uygulamasının tamamen kaldırılmasıdır. Şayet pozitif gündem diye bir şey olacaksa, bunun ilk maddesinin Türk vatandaşlarının Ankara Anlaşması ve Katma Protokol hükümleri gereğince zaten hak etmiş oldukları AB ülkelerinde serbest dolaşım hakkının derhâl temin edilmesi olarak belirlenmesi gerekir.

 

Vize konusunda, AB’nin algı yönetimi çabalarının Türk kamuoyunda maalesef başarıya ulaştığını gözlemliyorum. Birçok köşe yazarı ve yorumcu, “Vize kuyruğu sona ersin, randevu süreleri kısalsın” şeklinde görüşler dile getiriyor. Dışişleri Bakanlığımızın da sürekli vurguladığı gibi Türkiye’nin haklı talebinin vize kolaylığı değil, vizenin tamamen kaldırılması olduğu şeklindeki net tutumunun kamuoyunun tamamınca benimsenmesi için çaba göstermeliyiz.

 

Pozitif gündemin orijinal muhtevasında ayrıca “siyasi reformlar, terörle mücadele ve enerji” başlıkları da yer alıyordu. AB’nin 15 Temmuz darbe girişimi ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK yapılanması karşısında Türkiye’ye ne ölçüde destek olduğu/olmadığı ortada. İş adamlarımızın, öğrencilerimizin, akademisyenlerimizin vize alamadıkları ama FETÖ, PKK ve diğer terör örgütleri mensuplarının ellerini kollarını sallayarak AB ülkelerinde “serbest dolaşım hakkına sahip oldukları” bir dönemde, herhâlde AB’yle ilişkilerde en son konuşulacak husus terörle mücadeledir. Zaten yeni komiser Varhelyi açıklamalarında bu konuların kıyısından köşesinden bile geçmemiş. Enerji konusu ise, Fransa’nın öncülüğünde Türkiye’nin dışarıda bırakıldığı bir Akdeniz Enerji Forumu girişimi başlatıldığında zaten darbe almıştı. Bugün AB’nin enerji iş birliğinden anladığı, Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle Türkiye ve KKTC deniz yetki alanlarında hidrokarbon aramaktan vazgeçmesinden ibaret.

 

Peki Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, “yeni” pozitif gündemin neresinde? Varhelyi ticari konular ve yatırımlarda yeni fırsat pencerelerinin açılmasından söz ediyor. Ama Türkiye’nin bu alanlardaki teklifleri beş yıldır AB Komisyonu tarafından cevapsız bırakılıyor. Dahası, Yeşil Mutabakat’ın vadesi yaklaştıkça, Türk ürünlerinin AB pazarına girişinde yeni engellerin çıkabileceği endişesi ihracatçılarımız arasında artıyor.

 

Pozitif gündem diye sunulan çerçevenin içinde AB’nin dört elle sarıldığı aslında tek bir konu var. Geçtiğimiz dönemde de Türkiye denilince Brüksel’dekilerin aklına gelen tek konu olan göçün önlenmesi. AB Türkiye’yi epeyce bir zamandır, “diğerleriyle eşit olarak değerlendirilecek bir aday ülke” olarak değil, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in 13 Ekim 2022’deki ifadesiyle “bahçeyi istila etmeye çalışan ormanı” durdurmaya yarayan bir duvar olarak görüyor.

 

Gelinen noktada, Türkiye-AB ilişkilerinin tarafların kendilerine göre tarif ettiği ama 11 yıldır amacına ulaşamamış sözde pozitif gündemlere ihtiyacı yok. 15 Mart 2019’dan bu yana toplanmayan Ortaklık Konseyi’nin dışişleri bakanları seviyesinde toplanarak, müzakerelerin yeniden başlatılması için neler yapılacağına karar vermesine ihtiyacı var.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.