AB Parlamentosunu ne kadar ciddiye almalıyız?

Sesli Dinle
A -
A +
Avrupa Birliği Parlamentosu 2023 yılı Türkiye raporunda, müzakere sürecinde 19. yılını dolduran Türkiye’ye ağır eleştiriler yönelterek müzakerelerin kesilmesini istedi. Ankara, mesnetsiz iddialarla dolu rapora sert bir tepki vererek Parlamento’yu vizyonsuzlukla suçladı. Yaklaşık 8 yıldır yeni bir müzakere faslının açılmamış oluşu ilişkilerde zaten var olan durgunluğun en bariz işaretiydi. Geçtiğimiz günlerde AB’den üst seviye yöneticilerin Türkiye ziyareti esnasında dile getirmiş oldukları “pozitif gündem” yaklaşımını AB Parlamentosunun benimsememiş olduğu son raporla netlik kazanmış oldu.
 
Parlamento kararının Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği bakımından ne mana ifade ettiğini değerlendirmek için evvela Parlamento’nun ne işe yaradığını ve genişleme sürecinde ifa ettiği rolü bilmek gerekli. Adı Parlamento olsa da AB Parlamentosu aslında gerçek bir yasama organı değil. AB’nin kuruluş yıllarında tamamen bir fikir kulübü hüviyetindeki bu kuruluş zamanla önemli bazı yetkilerle donatılmış olsa da “AB’nin yasaları” diyebileceğimiz asli müktesebatı üreten makam değil. Yine de Komisyon üyelerinin görevlerine başlaması ve AB’nin bütçesinin oluşturulması gibi çok önemli bazı konularda çeşitli yetkilere sahip. Genişlemeyle ilgili ise özel bir konumu var.
 
Parlamento’nun bir aday ülkeyle ilgili kararları bağlayıcı olmamakla birlikte, en üst seviyeli karar organı olan Konsey tarafından “ağırlıklı olarak” dikkate alınıyor.
 
AB Parlamentosu, Birlik’in uluslarüstü (supranasyonel) niteliğini en iyi yansıtan organ. Zira parlamento üyeleri, kendi ülkelerini değil mensubu bulundukları ve Avrupa sathında örgütlenmiş çatı siyasi partilerin görüşlerini yansıtır şekilde oy veriyorlar. Başka bir deyişle, hangi ülke vatandaşı olurlarsa olsunlar, kendi vatandaşlarıyla birlikte değil, kendi fikirdaşlarıyla / partidaşlarıyla birlikte oturuyorlar. Bir oylamada, bir Alman parlamenter “evet” derken başka bir Alman “hayır” diyebiliyor.
 
İşte bu farklı mimarinin arkasında Avrupa Parlamentosunun AB üyesi devletlerin değil Avrupa vatandaşlarının yani AB ülkelerinde yaşayan ve AB pasaportu taşıyan insanların temsilcisi olduğu düşüncesi yatıyor. Öyle olunca da Parlamento’nun hazırladığı bir rapor ya da aldığı bir karar AB üyesi ülkelerin hükûmetlerinin öncelikleriyle doğrudan örtüşmese de Konsey tarafından bir şekilde dikkate alınıyor. Böyle olunca da “Parlamento kararları tavsiye niteliğindedir” deyip geçemiyoruz. Parlamento’nun en azından Konsey ve Komisyonu yönlendirici bir etkiye sahip olduğunu, dahası hükûmetlerin bigâne kalamayacakları seçmenlerin düşüncelerine yön verici bir gücü olduğunu kabul etmek zorundayız.
 
Diğer taraftan, Türkiye ile çok katmanlı ve hassas dengelere dayalı ikili siyasi ilişkileri sebebiyle bazı AB ülkelerinin hükûmetlerinin Ankara’nın AB üyeliğine, son derece nazik cümlelerle destek verir gözükürken Parlamento’da hareketlendirdikleri kişiler üzerinden müzakere sürecine mayın döşediklerine daha evvel de şahit olmuştuk. Müzakere fasıllarının birbiri ardına açıldığı dönemde bile, Parlamento “frenleyici” bir rol oynamış ve bu vazifeyi görmesi için bizzat bazı üye ülkelerin hükûmetleri tarafından yönlendirilmişti.
 
Bu bilgiler çerçevesinde üç temel sonuca ulaşmak mümkün:
 
Birincisi, AB Parlamentosu herhangi bir aday ülkenin müzakere sürecini olumlu ya da olumsuz yönde etkileme gücüne bundan 10 yıl öncesine nazaran daha fazla sahiptir. Karar mercii değildir ama kararın şekillenmesinde çok büyük rol oynar.
 
İkincisi, Parlamento raporunda yer alan birçok eleştiri dayanaktan yoksun ve Türkiye’ye açıkça düşmanlık içinde olan siyasi parti kesimlerinin sübjektif görüşlerinden ibaret olsa da raporda mutlaka dikkate alınması gereken husus, Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut hâliyle sürdürülemez olduğu vurgusudur. Ya müzakereler yeniden başlatılmalı ve hızla tamamlanmalıdır ya da taraflar artık bir masa etrafında oturup, yeni bir ilişki modeline kafa yormalıdır. Geçen hafta bu köşede yazdığım gibi dışişleri bakanları seviyesinde Türkiye-AB Ortaklık Konseyi behemehâl toplanmalıdır.
 
Üçüncüsü, ne kadar ön yargılı olurlarsa olsunlar AB parlamenterleriyle TBMM arasında daha güçlü bir diyalog mekanizması kurulmalıdır. Doğru bilgilendirmeler artırılarak ve durmaksızın yapılmalıdır. Avrupa kamuoylarının Türkiye algısının dönüştürülmesi için Parlamento’daki olumsuz tutumun bir nebze yumuşatılması gereklidir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.