ABD ve 1915 Tehciri

Sesli Dinle
A -
A +
Barack Obama, ABD Başkanlığı koltuğunda oturduğu yıllar boyunca her 24 Nisan’da yayınladığı açıklamalarda, 1915 olayları için “Meds Yeghern” (Büyük Felaket) ifadesini kullanmıştı. Mevcut ABD Başkanı Joe Biden ise yaptığı açıklamalarda “Meds Yeghern”in yanı sıra “soykırım” tabirini de kullanıyor. Biden’ın açıklamalarına devletin en üst kademelerinden gerekli cevaplar verildi. Bununla birlikte asıl problem Biden’ın kullandığı ifade değil. ABD siyasetinde, akademik çevrelerinde ve basınında 1915’te bir soykırım yaşadığı inancının kemikleşmeye başlamış oluşu.
 
Hâl böyle olduğundan, ABD Başkanı’nın sırf Ermeni oylarını alabilmek için tarihî gerçeklere aykırı söylemlere başvurduğu değerlendirmesini yapmanın bir faydası bulunmuyor.
 
Doğrudur; geçmişte başka siyasetçilerin yaptığı gibi Biden da, ABD’nin Kaliforniya ve New York başta olmak üzere önemli eyaletlerinde azımsanamayacak oy potansiyeline sahip Ermenileri kendi yanında tutmaya çalışıyor. Fakat unutmayalım ki, 1915’e “soykırım” denmesi artık sadece Ermenilerin önemsediği bir husus değil. Türkiye’ye mesafeli hatta düşmanca yaklaşan ne kadar kesim varsa, Türkiye’ye zarar veren bu argümanı benimsemiş durumdalar.
 
Geçen hafta 1915 olaylarıyla ilgili olarak New York’taki Türkevi’nde İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen panelde konuşan Amerikalı tarih profesörü Edward J. Ericson, “Türkiye bu mücadeleyi kaybetti. Artık ‘Bu işi tarihçilere bırakın.
 
Siyasetçiler bu konu hakkında değerlendirme yapmasın. Arşivlerimiz açık’ demeyi bırakmalısınız. 1915’le ilgili başka hususlara odaklanmalısınız” şeklinde konuştu. Amerikalı tarihçi, 400 bin civarında Ermeni’nin tehcir ettirildiği Suriye’deki kamplardaki hayat şartlarının son derece iyi olduğu, Ermenilerin istedikleri zaman bu kamplardan yakınlardaki kentlere gidip, İstanbul’daki yakınlarıyla mektuplaşabildikleri, hatta bankalardan havale bile yapabildiklerini söyleyerek, Türkiye’nin bu konuyu yeterince anlatmadığının üzerinde durdu. Nazilerin toplama kamplarındaki şartlar dikkate alındığında, neyin soykırım olup olmadığının gayet net ortaya çıktığını söyleyen Amerikalı tarihçi, tehcir edilenlerin çok büyük bir bölümünün hayatta kaldığı gerçeğinin dünyaya anlatılabilmesi için kamplardaki hayata dair çalışmaların artırılması gerektiğini ifade etti.
 
Prof. Ericson’un dikkati çektiği kamplar konusu elbette önemli. 1915 olayları ile Nazilerin yaptığı soykırım arasında bağ kuran ve hatta Hitler’in 1915’i örnek aldığı gibi akla zarar değerlendirmeleri her fırsatta dile getirenlerin, tarihi nasıl çarpıttıklarının ortaya konulması bakımından bu konulara da ilgi gösterilmeli. Dahası, tehcir sırasında ihmalleri sebebiyle -savaştan sonra işgalcilerce kurulanlar değil, henüz savaş devam ederken kurulan- askerî mahkemelerde yargılanarak mahkûm edilen ve cezalandırılan Osmanlı zabitlerinin olduğu da unutulmamalı. Yahudilere zulmettiği için ceza alan tek bir Nazi subayının olmadığı, dolayısıyla 1915 tehcirinin hiçbir surette, devlet eliyle planlanmış ve yürütülmüş sistematik “soykırım” olarak nitelendirilemeyeceği her fırsatta dile getirilmeli.
 
Tarih yazıcılığında çok zikredilen bir söz vardır: “Her nesil tarihi yeniden yazar.” Bu doğrudur. Zira hem tarihçilerin ulaşabildiği yeni kaynakların / belgelerin / tanıkların ortaya çıkması hem de her yeni dönemin siyasi dinamiklerinin, tarihî olayların o zamana kadar anlatılandan farklı yönlerini ortaya çıkarmaya dönük anlayış değişiklikleri, geçmişin tekrar tekrar ele alınmasına yol açar.
 
1915 Ermeni tehcirinin gerçeklere dayalı olarak anlatılmasıyla ilgili tutumumuzu bundan sonra da artırarak devam ettirmemiz ve ısrarlı bir şekilde konunun tarihçiler tarafından ele alınması gerektiğini dile getirmemiz bundandır. Başka konulara odaklanırken işin özünden uzaklaşmak, yakın gelecekte ulaşabileceğimiz sonuçlardan da uzaklaşmamıza yol açar.
Bu sebeple, 1915’teki tehcir kararının Ermeni ayaklanmacıların işgalci Rus güçleriyle iş birliği yaptıkları için alındığı, 19. yüzyılın sonundan başlayarak Ermeni çetelerin yüz binlerce Müslümanı katlettikleri, tehcirin tüm vilayetleri kapsamadığı, Osmanlı topraklarındaki Ermeni nüfusunun 1 milyon 200 bin civarında olduğu, tehcir sırasındaki kayıpların haydutların saldırıları ve hastalıklardan kaynaklandığı, bu kayıplarda ihmali olanların cezalandırıldıkları, tehcire tabi tutulanların çok büyük bölümünün Suriye’deki geçici ikametlerine ulaştıkları, “soykırım” iftirasının Birinci Dünya Savaşı sırasında propaganda amaçlı olarak İngiltere tarafından üretildiği ve bütün bu gerçeklerin Devlet Arşivlerindeki araştırmacılara açık belgelerden de görülebileceğini bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle anlatmayı sürdürmeliyiz.
 
Ortada “kaybedilmiş bir mücadele” yoktur. Tarihî gerçekler er ya da geç ortaya çıkacaktır.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.