Avrupa Birliği’nden beklentilerimiz nedir?

Sesli Dinle
A -
A +
Seçimlerden sonra Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde gözle görülür bir hareketlilik var. Vilnius’taki NATO toplantısında Türkiye’nin İsveç’in İttifak’a katılımıyla ilgili protokolün Meclis’e sunulacağını açıklaması bilhassa ABD ve İngiltere tarafından memnuniyetle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden’la yaptığı görüşmede iki ülke arasındaki problemleri ortadan kaldırmayı hedefleyen diyalog mekanizmasına işlerlik kazandırılması hakkında görüş birliğine varıldı. Bir süredir askıda bekleyen İngiltere ile Serbest Ticaret Anlaşması için de müzakereler başladı.
 
Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta gerçekleştirdiği ve üç ülkeyi kapsayan Körfez turunda Türkiye’ye kaynak girişini temin edecek bir dizi anlaşmanın imzalanması iç piyasalarda olumlu etki yaptı.
 
Avrupa Birliği cenahında ise henüz bir kıpırdanma yok. Türk yetkililerle AB tarafı arasında Vilnius Zirvesi’ni takiben Brüksel’de yapılan görüşmelerde, Ankara’nın 8 yıldır buzdolabında olan katılım müzakerelerinin yeniden başlatılması yönündeki arzusu dile getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye-AB ilişkilerine ivme kazandırmaya ilişkin açıklamaları Türkiye’nin bu doğrultudaki isteğini ve kararlılığını ortaya koyuyor. Fakat aynı niyetin Brüksel’de de belirginleştiğine dair bir emare henüz ortaya çıkmadı.
 
Türkiye’nin, müzakere sürecinin yeniden başlatılmasının yanında AB’den iki somut beklentisi daha var. Bunlar Gümrük Birliği mekanizmasının güncellenmesi ve Türk vatandaşlarına AB ülkeleri tarafından uygulanan vizelerin tedrici olarak kaldırılması. Bu üç konuda da net zorluklar var.
 
Müzakerelerin yeniden başlatılmasının önündeki en büyük engel, AB’nin bilhassa son üç yıldır almış olduğu Türkiye hakkındaki kararlarla müzakere sürecini gayriresmî olarak âdeta askıya almış oluşu. Müzakereler açılırken AB tarafından oluşturulan Müzakere Çerçeve belgesine göre, şayet “aday ülke (Türkiye) Kopenhag siyasi kriterlerinden ısrarlı şekilde uzaklaşırsa, AB’nin müzakereleri askıya alabileceği ve görüşmelerin yeniden başlayabilmesi içinse oy birliğiyle karar alınması gerektiği” düzenlenmişti.
 
Brüksel herhangi bir şekilde müzakereleri askıya alma kararı almamış oluşu olumlu bir durum olarak değerlendirilebilir. Fakat AB Zirve kararlarında yer alan Türkiye ile ilgili paragraflarda Kopenhag siyasi kriterlerinin bilhassa insan hakları ve hukuk düzeni başlıklarına vurgu yapılması, hâlihazırda devam eden “gayriresmî dondurmanın” sona ermesi ve müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için AB’nin Türkiye’den neler yapmasını istediğini ortaya koyuyor.
 
Ankara’nın yargı alanı başta olmak üzere kapsamlı hukuki düzenlemeler ve uygulamalar yapmaması durumunda Brüksel’in müzakerelerin yeniden hızlanmasına yeşil ışık yakmasını beklememek lazım. Kaldı ki, müzakere fasıllarının altısı üzerinde AB’nin 2006’da oy birliğiyle almış olduğu kısıtlılık kararı ve GKRY ile Fransa’nın diğer bazı müzakere fasıllarının açılışına koymuş olduğu önşartlar varlığını sürdürürken, görüşmelere yeniden başlansa bile üzerinde konuşulabilecek fasıl sayısı bir elin parmakları kadar.
 
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda da AB tarafının özellikle Brexit ertesinde isteksiz bir tutum içine girdiği söylenebilir. Türk iş dünyasının çatı kuruluşlarının geçen hafta AB’ye göndermiş olduğu ve “Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılması” için her türlü gayreti göstereceklerini ifade ettikleri ortak mektup şüphesiz AB tarafında bir etkiye sebep olacaktır. Bununla birlikte, gümrük birliği alanındaki çalışmaların teknik seviyede bile yeniden başlatılabilmesi için Konsey kararının gerekli olduğunu ve “gümrük birliği” faslının AB tarafından 2006’da şarta bağlanan altı alandan biri olduğunu akıldan çıkartmamak lazım. Bu fasılın açılabilmesi ve/veya Gümrük Birliğinin güncellenmesi yönünde yapılacak müzakerelerin olumlu sonuçlanabilmesi için Brüksel, Türkiye’nin 2005’te müzakereler açılırken taahhüt ettiği gibi, GKRY’yi de bir AB üyesi olarak gümrük birliği kapsamında değerlendirmesi gerektiğini Ankara’ya sıklıkla hatırlatıyor.
 
Vizelerin kaldırılması ise Türkiye’nin AB’den beklentileri arasında en zor gerçekleşecek olanı. Her ne kadar Brüksel, Türkiye’nin terörle mücadele kanununda yapılması gereken bazı düzenlemeleri vize serbestisinin önşartı olarak belirlemiş olsa da gelinen noktada Türkiye bu şartların tamamını yerine getirse bile vizelerin hızla kaldırılacağını kimse dile getirmiyor. Belki vize süreçlerinin “kolaylaştırılabileceğinden” söz ediyorlar.
 
Tüm zorluklara rağmen, epey uzun bir aradan sonra AB ile ilişkiler bahsinin yeniden Türk dış politikasının öncelikleri arasında zikredilmeye başlamasını önemsiyorum. Hayalcilikten uzak, karşılıklı çıkara dayalı ve gerçekçi bir yaklaşımla sürdürüldüğü takdirde, Ankara-Brüksel hattında güzel gelişmeler ortaya çıkabilir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.