Mısır’la ilişkilerin geleceği...

A -
A +

Katar’daki dünya kupası finalleri sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin diyaloğuyla gelişen normalleşme süreci devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun bir aradan sonra gerçekleştireceği Mısır ziyareti sırasında iki ülke ilişkilerinde var olan pürüzlerin giderilerek geleceğe dönük olumlu bir iklimin oluşturulması hedefleniyor.

 

İki ülke arasındaki ilişkiler, son 100 yıldır hiçbir dönemde “mükemmel” olmadı. Aksine Türkiye’nin Batı’nın güvenlik yapılanması içine girdiği, Mısır’ın ise Arapları kendi liderliğinde birleştirme peşinde koştuğu ve SSCB ile yakın ilişkiler kurduğu 1952-1970 arasında önemli krizlere sahne oldu. Türkiye’nin Arap-İsrail savaşlarında Arap ülkelerini destekler mahiyetteki diplomatik hamleleri bile Ankara-Kahire ilişkilerini ısıtmadı. Bağlantısızlar hareketinin liderlerinden olan Nâsır, Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin karşısında yer aldı. Hatay üzerindeki emelleri sebebiyle Türkiye’nin tehdit algıladığı Suriye’ye verdiği güçlü destek Türkiye’yi tedirgin etti. 20. Yüzyılın son çeyreğinde Türkiye ile Suriye arasında, Fırat üzerindeki baraj inşaatları ve Şam yönetiminin PKK’yı barındırması sebebiyle yaşanan gerilimlerde Mısır her zaman Suriye’nin yanında yer aldı. Öcalan’ın Şam’dan çıkartılması esnasında eski Mısır Devlet Başkanı Mübarek’in zoraki mekik diplomasisi hariç, Mısır’ın Türkiye ile Suriye arasında dengeli ve tarafsız bir tutumuna şahit olmadık. "Arap Baharı"yla birlikte Türkiye-Mısır ilişkileri kısa süreli bir iyileşme yaşadı. Fakat eski devlet başkanı Mursi’nin bir darbeyle devrilmesinden sonra uzun süreli soğukluk dönemine girildi. Büyükelçiler geri çekildi. Suriye, Libya ve Etiyopya krizlerinde iki ülke farklı tutum ve davranışlar içinde oldu.

 

Bu noktada, Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda Mısır’ın Yunanistan ve GKRY ile örtüşen tezleri benimsemesi, Fransa’nın Enerji Forumuna aktif katılımı ve Türkiye’nin çıkarlarıyla çelişen adımlar atması Ankara’yı Kahire’yle ilişkilerini yeniden yorumlamaya sevk etti. Sisi yönetimini ekonomik ve siyasi olarak destekleyen Suudi Arabistan ve BAE ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmeye başlaması Ankara-Kahire arasındaki temasların ivme kazanmasını kolaylaştırdı. Diplomatik ilişkiler tekrar büyükelçi seviyesine çıkarılırken, iki tarafın resmî heyetleri arasındaki temaslar yoğunlaştı.

 

İlişkilerdeki bozulmanın Türkiye-Mısır ticaret hacmine ve Mısır'la iş yapan Türk müteşebbislerinin yatırımları üzerindeki olumsuz etkileri de Mısır’la yeniden bir diyalog kurulmasına yol açan faktörlerden biri oldu.

 

İsrail’in Gazze saldırısının ortaya çıkardığı sonuçlar, hem Filistin’deki insanlık felaketinin durdurulması hem de çatışmanın bölgeye yayılmasının önlenmesi için iki ülkenin iş birliği yapabileceği bir alan oluşturdu.

 

Mısır'la ilişkilerin ne yönde gelişeceğini tahmin edebilmek için öncelikle üç gerçeği bilmek lazım:

 

Birincisi, Mısır yönetiminde bulunan kesimlerin Türkiye’ye temkinli ve mesafeli duruşa sahip olmaları. Bunun en önemli sebebi, 1950'lerden itibaren Mısır kimliğinin inşasında Türkiye’nin ve Türklerin bir ötekileştirme ögesi olarak kullanılması. Bu sürecinin başlangıcını Kavalalı dönemine kadar götürmek mümkün. Bilhassa Mısır elitleri arasında, Türkiye’nin bölgesel liderlik için Mısır’ın rakibi olduğu kanaati kemikleşmiş durumda. Bizdeki okul kitaplarında Mısır’a ve Mısırlılara dair karalayıcı ifadelere rastlanmaz. Fakat aynı durum Mısır için geçerli değil. Mısır’ın mevcut yönetimini destekleyen seçkinci aydınların zihin dünyasındaki Osmanlı ve Türk algısının müspet yönde değişmesini temin etmek ancak uzun vadeli titiz bir çalışmayla mümkün olabilir.

 

İkincisi, Mısır ekonomik ve askerî açıdan dışa bağımlı bir ülkedir. Camp David dengesinin muhafazası için ABD’nin Mısır’a sunduğu yardımlar kadar -kendileri yönetimleri için de tehdit arz eden- muhaliflerin iktidara gelmemeleri için bölgenin petrol zengini ülkelerinden Kahire’ye verilen yardımlar da Mısır yönetimi için önemlidir. Hâl böyle olunca, Mısır’ın Türkiye ile olan ilişkilerinin yönü, seviyesi ve istikameti, bu ülkeye yardım veren ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkilerin durumuna göre de şekilleniyor.

 

Üçüncüsü, Türkiye’nin özel önem atfettiği Filistin meselesinin çözümünde Filistin’deki tüm grupların bir araya getirilmesi hususu Mısır için bizim sandığımız ölçüde önem arz eden bir konu değil. Kısa süreli Mursi dönemi hariç tutulursa, Camp David’den bu yana 45 yıldır Mısır için El Fetih ve onu destekleyen gruplar Filistin’de muhatap alınan tek kesim. Başta HAMAS olmak üzere Filistinli grupların birçoğu Mısır’da bir güvenlik tehdidi olarak görülüyor. Yönetim için hayati önem taşıyan, İhvan’ı etkisizleştirme stratejisinin bileşenlerinden biri de Filistinli İslami grupları Mısır’dan uzak tutma...

 

Yukarıdaki hususları dikkate aldığımızda, Türkiye-Mısır ilişkilerinin ancak belli sınırlar dahilinde gelişebileceğini, o sınırların ötesinde güçlü bir iş birliğinin ise ancak köklü yapısal değişikliklerin varlığıyla ve zaman içinde var olabileceğini değerlendirebiliriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.