Kızgınlık hâlinde gözümüz bir şeyi görmüyor maalesef!

A -
A +

Neredeyse üç çeyrek asrı çoktan gerilerde bıraktığım ömrümün rutin işlerinden biriydi bu yaptıklarım. 

 

 

 

Ecdat derdi; ya hayır söyle, ya da sus.

 

Çok çalışılsın, anlatılsın bu husus!

 

Ekilen tohumlar kalmamalı susuz.

 

Uzaklaşana yine de yanaşınız.

 

Bin bilsen de bir bilene danışınız!

 

 

 

Duyan olur mu sesimi, demez Hoca?

 

Uzanıp yatmadı hiç boylu boyunca.

 

Çalışıp durdu karınca kararınca.

 

Gelin yabancı durmayın, tanışınız,

 

Bin bilsen de bir bilene danışınız!

 

               ***

 

     HEY GİDİ HEY!

 

Yaşım ilerlemiş olmasına rağmen her sabah olduğu gibi yatağımı düzelttim, sağa sola konmuş eşyaları, kahvaltı tepsisini kaldırdım, karanlık bakan yarı açık dolabı, masayı sabunlu sularla sildim. Çiçeklerin suyunu değiştirdim, kurumuş, sararmış yapraklarını ayıklayarak odaya bahar kokulu sıcak bir hava vermeye çalıştım. Neredeyse üç çeyrek asrı çoktan gerilerde bıraktığım ömrümün rutin işlerinden biriydi bu yaptıklarım. İlaveten şimdi de yazdığım İTİRAFLARIMI okuyup “Eksiklerim var mı, yok mu?” diye gözden geçiriyorum.

 

 

 

Hazinenin yolunu tarif ettik biz sana!

 

Kavuşmak istiyorsan, gitmelisin o yana!

 

 

 

Bendeniz Jale, anne ve babamla olan münasebetlerimi, yazdıklarımdan okurken olgun bir anne, şimdi nine olarak şahsımı, hâl ve hareketlerimi muhakeme edip hesaba çekmekten büyük bir haz alıyordum. Elimde değildi hakkı, doğruyu kabul etmemek! Evlatlarımın, hısım akrabalarımın, konu komşularımın gözüyle kendimi görmeye çalıştım mümkün olduğunca. Acaba seneler sonra onlar beni nasıl hatırlayacaktı? Kin, nefret, öfke, kırgınlık dolu bir hissiyatla mı, yoksa acıma, merhamet, şefkat, hürmetle mi?

 

 

 

Her şeyin bir sonu, her günün gecesi var.

 

Gecesi olmayan gün, kıyamet günü başlar.

 

 

 

Kızgınlık hâlinde gözümüz hiçbir şeyi görmüyor maalesef. Ağzımızdan çıkan lâflar birer kurşun gibi direkt kalbimize saplanıyor. Olan yalnız söyleyene değil herkese oluyor. Hedefteki de ateş eden de ıstırap çekiyor boşu boşuna. Sonradan bu düşünülmeden edilen lâfların açtığı hasarı telâfi etmek de bir o kadar zor. Ah! Baştan kelimeleri seçerek konuşabilseydik… Dilimizi kurşun gibi kullanmasak… Ne kendimize, ne başkasına sözlerimizle tokat vurmasak… Bin düşünüp bir söylesek… Daha doğru olmaz mıydı? Bazen bir söz, kısa bir cümle sadece basit bir ifade olmanın ötesinde, derin yara açan bir silah olabiliyor. Onun için ecdat “Söz gümüşse sükût altındır…” demiş, işin ehemmiyetine dikkatlerimizi çekmişler asırlar öncesinden.

 

Bizleri biz yapan aslında ailemiz, çevremiz ve okuduklarımızdı. Sevmeyi sevilmeyi çok isteyip de söyleyememek, affetmeyi çok isteyip affedememek tabiatıma aykırıydı.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.