Korkudan mı bilemiyorum, ayaklarımın bağı çözüldü...

A -
A +

Günlerce iyi haber bekledim, daha doğrusu neyi beklediğimi bilmeden bekledim. Ameliyat bitti ama beklemem bitmiyordu.

 

 

 

 

 

O gün dolaşa dolaşa bir hâl oldum. Şikâyetlerimi dinleyen doktor “Ameliyat olman lazım!” deyince yeni bir safhaya girdiğimi anladım.

 

Gün gelir herkes göçer, ecel şerbeti içer,

 

Kim neyi ekmiş ise, mahşerde onu biçer.

 

Nihayet günlerce süren kan tahlilleri, serumlar, endoskopi, karaciğer fonksiyonları ölçümü, akciğer röntgeni, şeker düşürme çalışmaları bitti. Ameliyat hazırlığı başladı. Hem dış hem de iç organlarımın temizliği yapıldı. Bütün hastalar gibi ben de o günü korku dolu gözlerle bekledim. Ameliyat olunca acılarımın sona ereceğini düşünüyordum ki işte tam o an biri çıkageldi; iri yarı, pala bıyıklı; “Haydi gidiyoruz” diyerek beni tekerlekli yatakla aldı götürdü. “Tekerlekler dönerken aslında başım dönüyor, yağlarım eriyordu korkumdan. İş ciddi “Gidip dönmemek de var…” diyordum. Korkudan mı ne ayaklarımın bağı çözüldü. Hiç üşürken terlenir miydi? Onu da yaşadım burada; hem üşüdüm, hem terledim. Kalbim yerinden sökülecekmiş gibi küt küt atıyordu. Ameliyathanenin önünde saniyelerin saatler kadar uzun geldiği bekleyişim bitmek nedir bilmiyordu. Kocaman demir parmaklıklı kapının önünde; soluk beniz, donuk bakışlarla ayrı dünyalardan biriymişim gibi bekledim durdum. Nihayet sıram geldi bol ışıklı bir yere girdiğimi hatırlıyorum gerisi karanlık. Gözlerimi açtığımda Tanju’yu ağlarken gördüm, çok üzüldüm. Çok zor günlerden geçmiştik ama onu böyle yıkılmış hiç görmemiştim.

 

Günlerce iyi haber bekledim, daha doğrusu neyi beklediğimi bilmeden bekledim. Ameliyat bitti ama beklemem bitmiyordu. Patoloji raporu da geldi ama yine bitmedi; beklemeye devam ettim. “Ne zaman gecenin pembe kanatlarıyla uçuşan kelebekleri gelecek, sihirli dokunuşlarıyla her şeyi eskisi gibi yapacaklar…” diye düşünerek bekledim. Taburcu ettiler, yine geldim. Serum, pansuman derken yine taburcu etti, eve geri gönderdiler. Bu işlemler ne kadar tekrar etti saymaya takatim kalmadı. Git-geller biteceğe de benzemiyordu. Bir gün nihayet beklenmedik bir anda her şey sona erecekti. Bekleyecek bir şey kalmayacaktı yani... Bu içinde bulunduğum hâlet-i ruhiye ile gönlümce ağladım ve bundan da utanmadım. Sonra, sonrası yok hepsi buydu…

 

İnsanları mesut yapan, HAK olan inancıdır,

 

Kötü tarafı görmek çekilmez bir sancıdır.

 

Haftalar sonra eve dönerken kendi kendime söylenip duruyordum. “Hadi gülümse, gülümse bakalım…” dedim, zoraki de olsa tebessüm ettim. Tanju görseydi “Ne oldu yine muzip bir şey mi yakaladın?” der suâl yağmuruna tutardı beni. İhtiyarlasak da huylarımız değişmiyordu, Yine olmadık yerde akla ziyan espriler çıkarabiliyor, ince ince hicivler yapıp şakalaşabiliyorduk. Ecdat ne demişti “Can çıkmadan huy çıkmaz…” diye, boşa söylenmiş sözler değildi elbette.

 

Elimi siper ettim uzaklara baktım arabanın camından. Ufuk, hep aynı sükûnetle nefti tepelerle birleşmiş gibiydi. Bağrını rüzgâra vermeye hazır bir transatlantik gibi İstanbul; zaman ve hadiselerin okyanusunda hayat fırtınalarına rağmen yüzüyor, ümitlerin kendisinde toplandığı son sığınak oluyordu sakinlerine. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Erol23 Nisan 2024 17:07

Geçmiş olsun Ragıp abi