Bilgisayar bölümü mezunları da kadro mağduru

A -
A +

"Bizler ön lisans programlarından 'Bilgisayar Programcılığı (3249)' mezunlarıyız.
Birçoğumuz lise (4 yıl) üzerine 2 sene bilgisayar üzerine yüksekokul okuyup bu bölüm üzerine hayatlarımızı kurduk. Fakat devlet kadrolarına alımlarda yaklaşık 45 günlük sembolik kurslara giden, herhangi bir ön lisans mezunlarıyla bir tutularak kadrolarımızın büyük bölümünü sertifika sahipleriyle (bilgisayar işletmeni kadrosu) paylaşmak zorunda kaldık.
Hayatları süresince programlama, arıza tespiti vs. konularında bilgi sahibi olamamış, büyük bölümü sırf bu sertifika alımlarından faydalanabilmek için açık öğretim fakültelerinin en kolay bölümlerinden mezun olabilecekleri bölümleri tercih ederek sertifikalarıyla alımlarda önümüze geçmektedirler.
Sayı olarak en kalabalık bölümlerin başında gelmemize rağmen atamalarımız çok yetersiz olup yerimize alınan kadrolu personellerin birçoğu vasıfsız olarak göreve gelmektedir. Bu sertifikalar aldığımız diplomaları maalesef etkisiz kılmaktadır.
Sizden bu adaletsiz tutuma karşı bizlere yardımcı olmanızı ve bilgisayar hakkında tam donanıma sahip biz 'Bilgisayar Programcılığı (3249)' mezunlarının kadrolarını sertifika sahipleriyle (6225) paylaşılmaması konusunda sesimizi duyurmanızı istiyoruz."
Serkan Lale-İstanbul

Çekici mi, çile çektirici mi?


"Merhaba, ismimin açıklanmasını istemiyorum. Ben de sizlerle bir şey paylaşmak istiyorum. Bir üniversitede eşimin bir işi vardı. Ramazan günü eşim oğlum ve ben beraber üniversitenin kampüsüne gittik. Okulun önünde birçok araba park etmişti. Biz de boş bulduğumuz uygun bir yere park ettik yarım saat sonra döndük baktık arabamız yok. Çekici mi kurtarıcı mı bilemiyorum arabaları çekip duruyor. Sorduk:
-Hayırdır arabaları neden çekiyorsunuz?
-Fotoğrafları çekildi, yediemine çekildi, dediler.
Taksiye binip tarif edilen otoparka gittik. Yarım saat için 10 lira çekici parası ve yediğimiz trafik cezası. 'Fotoğrafı görelim' dedik, fotoğraf falan yok.
Mübarek ramazan günü çok üzüldüm. Yeni mezun bir polis. 'Haksız yere çektiyseniz sizden çıksın' dedim ama ben parasal olarak söylemiştim. Döndü bana 'sizin çocuklarınızdan çıksın' dedi.
Ben orada bir rant olduğuna inanıyorum. Park edilmeyecekse tabela koyun, bir şeyler belirtin. İtiraz etmek istesek uğraş dur, bir sürü prosedür. Lütfen yetkililer orayı kontrol etsinler biz oradayken de çekip durdular. Ramazan günü yaşadığımız strese mi, aldığım bedduaya mı, kolay kolay kazanılmayan ve haraç alır gibi bizden çıkan lüzumsuz paraya mı üzüleyim bilemedim. Saygılarımla."

Eski ezanlar ve eskiler

"Alaettin oğlum, babanın o yanık davudi ezanı beni bu sabah ağlattı gene" diyordu yoğurtçu Halit Amca: "Bu baban bizi önünde sonunda namaza başlatıcek!.."
Yoğurtçu Halit Amca, rahmetli babamdan birkaç yaş küçük, iri yarı, uykuyu sevmesiyle tanınmış bir komşumuzdu. Bu sözlere muhatap olduğumda, şu günlerde yetmiş bir yaşımı doldurmak üzere olan bendeniz, yedi sekiz yaşlarındaydım. Babamın bu ezanları okuduğu zamanlarda, hoparlör dediğimiz şey camilerde yoktu, hayali bile yoktu.
"Babacığım, biz Halit Amcanın dinlediği ezanları duyamıyoruz. Biraz daha yüksek sesle okusan da biz de dinlesek" dediğimiz zaman, babam ezan okurken fazla bağırmanın doğru olmayacağını, Halit Efendinin evinin mescide yakın olduğunu söyler, şunu eklerdi:
"Bir gün bakarsınız, ezanı megafonla okurlar, rahat duyarsınız ama o zaman da okunan ezan nasıl olur bilemem."
Geçenlerde bir kanalda, dinî konularda konuşan bir zat şöyle diyordu: "Ezanı ve diğer ibadetleri aslına uygun değiştirmeden okumak lazımdır. Hoparlörden duyulan ses de mekanik olarak ezanı okuyanın kendi sesi değildir."
O zat bunları söyledikten sonra uzun uzun açıklamalar yapıyor, kitaplardan kaynaklar gösteriyordu. Rahmetli babacığımı nasıl andığımı, içimin nasıl cız ettiğini tariften acizim. Bir hafta kadar önce, ezan sesinden rahatsız olan iki bayan ile ilgili bir haber okudum. Yüksek tansiyon hastası olduklarını, ilaçla uyuduklarını, ezan diye yayılan metal seslerden çok rahatsız olduklarını anlatıyorlardı. Uzun uzun düşündüm. Acaba bu işte müezzinler minareye çıkıp doğal bir yolla ezanı okusalardı ve herkes ezanı güzel sesli bir müezzinden duysaydı, bu iki bayan böyle söyler miydi? Yoksa altmış küsur sene önceki yoğurtçu Halit Amca gibi mi konuşurlardı?
Alaeddin Türker-İstanbul
 
***
Bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.