“Bir poşet de bizden olsun" demezler!

A -
A +
Feridun Ağabey, yapılan bu haksızlıkların üstesinden gelinemiyor mu diye yetkililere, soruyorum? Devletini ve milletini seven değerli yetki sahiplerine soruyorum?
Çaycuma Karadeniz Ekmek Fırını işletmesi sahibi… Döviz kurları dalgalanması başladığı günden beri dalgalarla bizleri alabora ediyorlar. Dövizdeki dalga duruyor bizim alaboramız batırılmaya dönüşüyor neden? Un adına konuşan yetkili diyor ki: “Unun ekmekteki maliyeti 100/25’tir. Unun 50 kg'lık çuvalda 85 TL’dir. Ben 50 kg'lık kepek çuvalını 80 TL’ye alıyorum; unun çuvalının kaç TL olduğunu yetki sahiplerinden rica ediyorum! Bir fırıncı ağzıyla federasyon başkanına telefon açıp sorsunlar…
“Ben Trabzon ekmeği yapmak için un almak istiyorum” diye bir fiyat alsınlar. O alınan fiyattan ben de un alayım. Geçmişten birikim sahibi olmayan fırınlarda şu an borçlu çalışma döneminde olduğu bilinmeli. Bu borç çalışanı işçisini SSK’sını vergisini; açıkça devleti yani yeni yapılandırma altyapısını başlatıyor. Elektrik faturası ödüyoruz fatura bedelinin yarısına yakını ne borcudur anlaşılmaz durumda. Marketler -etiket fiyatı değiştirmekten sanırım- işçilerini gece mesaiye bırakıyor. Emektar bakkallarımız tarih oldu. Zam geldiğinde müşterisine farkı yansıtıp söylerken vicdanı sızlardı, dili tutulurdu. Ama şimdi market sahibi kimdir bilmezsin. Ne kadar zengin olsa yine yetmediğini görürsün. “1 defa da poşet parası bizden olsun” diyeni olmaz. İşçisi personeli kural almıştır, muhatap olmaz. Bu market gıda fiyatları nasıl ayarlanıyor, neden denetlenmiyor, yoksa böyle bir durum söz konusu değil mi? Biz fırıncıların tek kalem üretip sattıkları mamulün inceden inceye denetimi oluyor kimse istediği fiyata satmaya serbest kalamıyor da -doğrusu da bu olmalı- neden bu hassasiyet market satışlarında aranmıyor; zam geldiği hâliyle kabul görüyor? Bunları konu ederken "ekmeğe de zam istiyorum" anlaşılmasın. Kontrol dışındakiler millete zulmetme fırsatı bulmasın. Fırsatçılar meydan bulmasın. Bizler seve seve vatan millet için feda oluruz, yeter ki gücümüz doğru yerde toplansın…
           Lütfi Çoban-Çaycuma
 
 
Tıraş olmaya geldi telefonumuzu kaptı gitti
 
"Emekli olmama rağmen Kahramanmaraş Köy Garajı mevkiinde mesleğim olan erkek berberliğini devam ettirmekteyim. Genelde tek çalışmama rağmen bayram öncesi meslekten anlayan 3-5 tane eleman çağırırım. Çalıştırma şeklimiz %50 kazançla olmaktadır. Üniversiteye hazırlanan Hacı Hüseyin G. isimli kardeşimizi yanıma çağırmıştım. Bizim mesleği yapanlar bilir ki 'Arefe ve Şerife günleri' yoğun olmaktadır. İsminin 'Ferdi D.' olduğunu öğrendiğimiz bir kimse tıraş olacağını söyleyerek dükkânımıza geldi. Oturup beklemeye başladı. Çayını ve kahvesini ikram ettik. Hacı kalfaya tıraşının güzel olduğunu ona tıraş olmak istediğini söyledi. Kalfamın yanına gelerek şarjının bittiğini beyan edip Hacı Kalfanın telefonunu istedi. Bizim yoğunluğumuzdan faydalanarak 2300 lira değerindeki telefonunu alarak kayıplara karıştı. Bütün aramamıza rağmen hâlâ bulamadık. Sizin aracılığınızla 'Arefe ve Şerife günü'nü bize zehir eden …” diye Kahramanmaraş’tan mail gönderen okuyucumuzun mailini metin bölümüne değil de konu bölümüne yazdığı için tamamını okuyamadık. Yazının bir kısmı çıkmamış. Ancak okuyucumuzun derdi anlaşılıyordu. Kendilerine bu konuda en yakın emniyet birimine giderek şikâyette bulunmalarını öneriyoruz. Bir de genel anlamda; doğal afet gibi, yangın, trafik kazası gibi acil durumlar haricinde çok iyi tanımadığınız kimselerin ne telefonlarını kullanmak için isteyin ne de başkasına telefonunuzu kullanmak için verin. Çünkü sizin telefonunuzdan kimi kimin ne için kim adına aradığını bilemezsiniz. Adli, siyasi vb. vakalar söz konusu olduğunda da kendinizi anlatmakta zorlanabilirsiniz. (F.A.)
 
 
İnsan kendi çocuğuna icra koydurur mu?
 
Bu anne babalar bu çocuklarına hayatı zehir etmek için mi doğuruyorlar? Kendi anlaşmazlıklarını haklı ya da haksız çocuklarının üzerine niye yüklüyorlar? Niçin çocuğunun hatırına birbirlerini anlayışla karşılamaya çalışmıyorlar anlamıyorum, anlayamıyorum ağabey… Haydi iki üç yaşında çocuğunu ayrıldığı eşine rağmen görmek isteyebilirsiniz de on beş-an altı yaşına gelmiş bir evladı, sizi istemediği hâlde “evladım” diye mahkeme kararıyla icra çıkartarak alıp götürmeyi anlayamıyorum. Polis zoruyla icra sebebiyle babasının elinden alınıp ağlaya ağlaya annesine götürülen o yavrucağı arabaya bindirirlerken gördüğümde içim parçalandı. Devlet yetkililerimize sesleniyorum: Bir çare bulun bu duruma ne olur? Evlatlar bir “taşınmaz” gibi icra ile taşınmasın. Madem ayrılıyorsa eşler, bırakın aklı eren çocuk kimin yanında kalmak istiyorsa onun yanında kalsın. Saygılar...
         Münevver Tutak-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.