2023, Türkiye Yüzyılı’nın başlangıcı olacak ve dünyayı da şekillendirecek

Sesli Dinle
A -
A +

Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle, TÜRKİYE YÜZYILI mottosuyla ülkemizin gelecek planlarına dair vizyonunu anlattı.

Büyük işler, büyük hayaller kurmakla başlıyor. Siyaset erbabı, eğer ülkesini ve milletini gelecek yüzyıla taşımak için hayal kurmuyor ve bunun plânlarını yapmak yerine boş işlerle uğraşıyorsa, o lideri destekleyenlere geçmiş olsun.

Erdoğan ve iktidarının son 20 yılda neler yaptığına bakmak bile, geleceğin ipuçlarını veriyor kolaylıkla.

Türkiye, aşağılık bir sosyal medya trol ağıyla öyle yalanlara boğuldu ki beyin hücreleri tiktok ile dumura uğratılmış sosyal medya bağımlılarına bunları anlatabilmek, deveye hendek atlatmaktan zor hâle geldi.

Burada, bu sütunlarda 20 yılda yapılanları sıralamaya kalksam inanın bir kitap olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; bu 20 yılda bir yandan terörle, vesayetle, her türlü dış komployla, darbelerle, kışkırtılmış kitlelerin kalkışmalarıyla, ekonomik tuzaklarla mücadele etti ama bir yandan da milletin refahını artırmak, ekonomik gelişmeyi sağlamak için çalıştı. Ülkede üretimi yerli ve millî hâle getirmek için akıl almaz adımlar attı, bizi faiz döngüsüyle soyup soğana çevirenlere dur dedi.

Şu anda The Economist gibi uluslararası dergileri bile şaşkına çeviren ekonomi modeliyle, enflasyona rağmen büyümeyi sağladı. İzlediği dengeli dış politikayla bu kış halkını soğukta, kışta kıyamette üşütmemeyi garantiledi. Ödeyecekleri faturaların neredeyse yüzde 80’ini sübvanse etme sözü verdi ve bunu yerine getirmeye başladı. “Milletimizi hayat pahalılığı karşısında ezdirmeyeceğiz” dedi ve çok yüksek oranlarda asgari ücrete, emekli ve memur maaşlarına zam yaptı, yapmaya devam edeceğini resmen açıkladı.

Tayyip Erdoğan, başbakanlık görevine geldiği 3 Kasım 2002’de Türkiye’nin nüfusu 65 milyondu, bugün 85 milyon. Nüfus yüzde 23,5 artmış durumda.

Muhalefet partilerinin yalanlarına takılmadan gerçekleri anlatmayı sürdüreceğiz.

Tarım ve hayvancılık bitti dediler misal. Türkiye tarımsal hasılada Avrupa birincisi. Şu kadarını söyleyeyim, ülkemizin tarımda kendine yetebilme oranı yüzde 136. Bu oran Almanya’da yüzde 78, ABD’de yüzde 88, Çin’de yüzde 46…

Zeytin, badem, ceviz, Antep fıstığı, kayısı, kiraz, elma ağacı sayılarının yüzde 80’lere varan artışının ayrıntılarına girmiyorum. Hayvancılıktaki büyüme müthiş. 2002’de kişi başına düşen et tüketimi 8 kg’dı bugün 22 kg... Her şey açık.

Peki, neden daha pahalı yiyoruz?

Yılların birikimi. Döviz meselesi, Pandemi, Ukrayna kışkırtması ve hepsinin getirdiği yük. Para basan bir ülke değiliz ve dolayısıyla döviz kurları elimizi kolumuzu bağlıyor. Buna bağlı olarak girdi maliyetleri yüksek ve tarım ürünlerimiz döviz kurlarının yüksekliği nedeniyle ihraç ediliyor. Kalan ürün için ise içeride arz-talep dengesi belirleyici oluyor.

Muhalif ekibin ve Rolex ekonomistlerinin “çözümü” belli. Hepsinin dilinde aynı şarkı. Faizi yükselt, döviz kuru düşsün, maliyet düşsün, enflasyon da düşer. Şaka gibiler. Bu millet ikinci defa aynı yerden vurulmayacak...

İşte bedeli ortada ve yıllardır ödüyoruz bunu. Ne oldu o pembe yıllarda? Yüksek cari açık, yüksek faiz ödemeleri, bu yolla ülkemizin yurt dışına giden kaynakları, düşük yatırım, yüksek işsizlik ve düşük ihracat.

2002 yılında bütçe 115,7 milyar TL’ydi ve bütçeden faize giden pay 52 milyar liraydı; yüzde 45… 2021 yılına bakalım. Bütçe miktarı 1,6 trilyon lira. Bütçeden faize giden para 180 milyar TL. Yani bütçenin yüzde 11,7’si.

Şimdi anlaşılıyor mu niye “batmıyoruz” muhalif malumatfuruşlar ve “Bu işte bir terslik var” diye şaşıran The Economist çok bilmişleri.

Erdoğan, faiz-enflasyon-döviz sarmalanın sonunu getirecek, buna kararlı. Tüm dünya ve ülkemizdeki karanlık ekipler farkında ve bu yüzden de bir an evvel iktidarı geri almak istiyorlar.

Laf uzadı ama birkaç veri sunayım yine de.

O bölünmüş yolları, artan araç sayısını, sağlıktaki ve millî eğitimdeki muazzam yatırımları ve gelişmeleri, orman alanlarımızın 2 milyon hektar artmasını, millî savunma sanayimizin yerlilik oranının yüzde 80’e yükselmesini, üretim bandından çıkıp yıllardır ihraç edilen İHA, SİHA ve onlarca modelini, TANK, İNSANSIZ UÇAK, İNSANSIZ DENİZALTI, MAYIN TARAMA GEMİLERİ VE KARASAL ARAÇLARI, ÇEŞİT ÇEŞİT SAVUNMA SİLAHLARI VE MÜHİMMAT, HELİKOPTERLER ve aklımızın hayalimizin almadığı muazzam buluşları milletimizin kanıksıyor olması bile gelişmenin bir göstergesi.

Yurt dışına ihraçta KATMA DEĞERİ YÜKSEK ürünlerimizin oranının hayal edilemeyecek seviyelere geldiğini mi anlatalım, kimya, makine, savunma sanayii ürünleri, beyaz eşya dâhil elektromanyetik top sistemleri, elektronik harp sistemleri, lazer silahları, uydu sistemleri, çip teknolojisinin bu kalemlerden birkaçı olduğunu mu?

Devam ediyor böyle.

Çin’den sonra dünyadaki en büyük Nadir Toprak Elementleri (NTE) rezervinin Türkiye’de olduğu anlaşıldı ve çalışmalar çoktan başladı. Ne demek bu biliyor musunuz? NTE elektrikli araçların bataryalarının ham maddesi. Elektrikli araçların bataryası ise en çok tükenen bir üretim parçası. Yerlilik oranı yüzde 51 de olsa elektrikli otomobil iki gün sonra yollara çıkacak. Elektrikli traktör engellense de er ya da geç tarlaların aracı olacak. Türkiye elektrik enerjisinin hâlihazırda yüzde 50’sini rüzgâr, güneş, hidroelektrik santralleri ve jeotermalden üretiyor. Enerjide 5 yıl sonra doğalgaz ve kömür bağımlılığı sıfıra inecek. Böylece petrol ithalatımızın yüzde 70’ini oluşturan otomobillerin yerini elektrikli otomobiller alınca en büyük ithalat kalemimiz sıfırlanacak.

5 sondaj gemimiz var Akdeniz ve Karadeniz’de faaliyette. Rüyamızda bile göremezdik. Karadeniz doğalgazı 2023 yılı başından itibaren evlerimizde.

Burada durayım, bitmiyor çünkü.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.