Tabaktaki eti niye görmezsin?

A -
A +

Anadolu’nun mutena memleketlerinden birinde köye dışarıdan bir yabancı konuk geldiğinde, akşama değin hoş sohbetlerden sonra eşraftan biri onu evine davet ederek, ağırlarmış...

 

Günlerin birinde kendisinin "ermiş" olduğunu söyleyen kerameti kendinden menkul bir müptezel gezginin yolu bu köye düşmüş. Köylülerle birlikte kahvede yapılan hoşbeşin ardından Hoca efendi konuğu evine götürmüş. Hocanın evinde toplanan köylüler, “ne keramet edecek” diye meczubun ağzına bakarken, sözde ermiş olan kimse arada bir irkilir gibi yapıp sonra da “hoşt” diyormuş. Köylüler bunun bir ermişlik hâli olduğuna vehmetmişler ama yine de ne olduğuna bir anlam verememişler. Hane sahibi merakla sormuş:

 

-Arada bir hoşt dediğin de nedir ki?

 

-Bir köpek cami duvarına siyecekken onu görür ona hoşt derim.

 

Köylülerin şaşkın bakışları altında bir taraftan da sofra hazırlanmakta imiş. Sofrayı hazırlamakta olan hane sahibinin hanımı içeriden konuşulanları dinlemekteymiş. Derken muhabbet sürerken sofra kurulmuş. Herkesin önüne pilav gelmiş. Ama velakin etler pilavın altına dizilmiş. Kerameti kendinden menkul kişi iştahla tabağı önüne çekerken mırıldanmış:

 

Pilav dediğiniz etli olur, bu pilavın eti nerededir?

 

Bunu duyan hane sahibi meczubun önündeki tabağı ters çevirmiş. Herkes şaşkın. Lakin pilav ters çevrilince pilavın altındaki etler üstüne çıkmış. Bu hâle bir anlam veremeyenlerin şaşkın bakışları altında hane sahibi kepçeyi sofranın ortasına vurarak dikkat çekmiş:

 

-Be hey müptezel. Gitmediğin cami kenarındaki iti görürsün de tabağındaki eti niye göremezsin?!.

 

Hikmetten ibret çıkartmak gerekir bazen. İyi niyetli kimselerin adına da leke sürecek davranışlarda bulunan kimselerin yalanını ortaya çıkarmak hünerdir. Hani Hoca Nasreddin demiş ya “Ben Halep’te iken on arşın atlardım” diyen mübalağacıya “Halep orada ise arşın burada...” Bunun gibi siz siz olun ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun.

 

     Halil Şahin-Emekli Eğitim Müfettişi

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

     İlham perisi

 

 

 

Gecenin üçünde diktin ayağa,

 

Nedir benle zorun ilham perisi,

 

İki cümle fısıldadın kulağa,

 

Artık sabaha dek gelmez gerisi.

 

 

 

Yazmak için oturunca masaya,

 

Hücum eder kelimeler kafaya,

 

Elim ermez gayrı zevk ü sefaya,

 

Kâğıda düşmeden uçar yarısı.

 

 

 

Şairsin derler ya pek de inanmam,

 

Gerçek şair ben gibi mi, hiç sanmam,

 

Periler de gaz verirler pek kanmam,

 

Yazdıklarım kelimeler sürüsü.

 

 

 

İki güzel kelam duysa kulağım,

 

Ardından koşarak gelir belağım,

 

Şair değil, muhabbete ulağım,

 

Ne derler adını koysun birisi.

 

 

 

Gıyabî ya hayır söyle yahut sus,

 

Hata, bühtan, günah insana mahsus,

 

Sözün doğru olsun, söylediğin süs,

 

Vardığın divanda çıkar eğrisi.

 

 

 

     Mustafa Özkahraman

 

 

 

 

 

ESKİMEZ KELİMELER

 

 

 

UMDE: İlke, kural.

 

BELAĞ: Yetişmek, ulaşmak.

 

MUGALATA: 1. Yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söylemek. 2. Bu biçimde söylenen söz. 3. Mantık ilminde yanıltmaca.

 

TERAVİH: Ramazan ayı boyunca, yatsı namazından sonra kılınan namaz; teravih namazı.

 

MÜREKKEP: 1. İki veya daha fazla şeyin karışmasından oluşan, birden çok ögeden veya parçadan oluşan, sade ve düz olmayan; bileşik. 2. Kimya ilminde bileşik. 3. Sıfat olarak -den oluşmuş.

 

MÜCRİM: Suçlu, günahkâr.

 

MÜPHEM: 1. Belirsiz. 2. Açık ve belirgin olmaksızın. 3. örtülü.

 

TENEFFÜS: 1. Solunum, nefes alıp vermek, 2. Temiz hava almak, dinlenmek için verilen ara.

 

MUTENA: 1. Özenilmiş, özenli bir biçimde yapılmış. 2. Seçkin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.