Trakya'da, İstanbul'a yakın üç ''kışlak'' vardı: 1. Velimeşe (Tekirdağ), 2. İpsala (Edirne), 3. Kuleli (Kırklareli) kışlakları. Osmanlı Devleti, bu kışlaklarda kışın koyunlarını ve ordusunu bekletir, baharda sefere çıkardı. Çünkü, kışın savaş yapılmadığı için kışlaklar konaklama yeriydi. 1700 sonlarında Velimeşe Kışlağının alan ve arazileri; Vize, Çorlu, Kırkkilise (Kırklareli), Saray ve Baba-i Atik (Babaeski) kazalarıydı.
Bugün köyüm olan Pancarköy, o asırda ''Alâpiye'' adını taşırdı ve Baba-i Atik'le sınırdaştı. 1865'lerden sonra, Alâpiye ismi olan köyümüzün adı, söyleye söyleye Alpullu’ya dönmüştür. Daha sonra, 1926'da Kırklareli-Babaeski bölgemizdeki şeker fabrikası mahalline Alpullu adı verilirken, 3 kilometre yakınındaki köyüme de Pancarköy ismi uygun görülmüş; öküz, arpa, saman, yem, sulak, otlak yer manalarıyla yakınlığı bulunan alâpiye sözünden hareketle... Bizim bu köyümüzün Velimeşe Kışlağına lojistik (et, yiyecek, su, içecek) desteği verdiği belgelerde sabittir. Klasik Osmanlı'nın Hassa Kasapbaşısı, İstanbul çevresindeki köylerde otlak ve su imkânı olan arazileri belli dönemliğine kiralardı.
Mesela; Çorlu'ya bağlı bir köy olan Velimeşe Kışlağı için, Hassa Kasabbaşısı 1756'da bir yıllık bedel olarak 13.000 kuruş ödemiş. Arşiv kayıtlarında, Kışlak Sözleşmeleri, Kasabbaşı tarafından atanan Kışlak Nâzırlarınca, dönemlik olarak, ruz-ı kasımdan (M. 9 Kasım), ruz-ı Hızır’a (M. 6 Mayıs) kadar veya bazen mart ile öteki yıl şubat arası sahiplerinden kiralanırdı. Nâzırın atadığı görevliler de hayvanlar için arpa, saman, kepek, kuru ot gibi zahire temin eder, stok yaparlardı. Yine, Pancarköy’de bugün bile Nâzırlar, Kasapoğluları, Cambazlar lakaplı ailelerin varlığı söz konusudur ve sürdürülmektedir.
Mesela 1834-35 yılının Velimeşe Kışlak Nâzırına bir yıllık maaş 20.000 kuruş, İpsala Nâzırına ise 18.000 kuruş verilmişti.
Eğitim Bilim Uzmanı-Rıdvan Üzel
ŞİİR
Ahmet Cizeyri
Cenabı şarkta bir aşk güneşi doğmuş
On dördüncü asrın ışığı olmuş
Şiir, kaside, na’tın, piri olmuş
Fenafillahtır mele-i Cizeyrî.
Edebiyat, tasavvuf yüce ahlakı
Cem etmiştir onun safi, dil-i pakı
Kalp beden daima, zikreder Hakkı
Fenafillahtır mele-i Cizeyrî.
Bir divan yazmış bulunmaz benzeri
Kim yazar senin gibi böyle eseri?
Bunca yıldır okunur taze ve diri
Fenafillahtır mele-i Cizeyrî.
Geçmişsin, Sadi Şirazi’yi Hafız’ı
Ahmed-i hani, çok över adınızı.
Abdulhakim-i Arvasî sever zatınızı
Fenafillahtır mele-i Cizeyrî
Kuşluk vakti tepeye giderdin yaya
Mübarek sırtını dayardın kayaya
Kaplardı zikri süphan, benzerdin aya
Fenafillahtır mele-i Cizeyrî
Yıllardır okunur divanın dillerde
Unutulmadın sevgin var derinlerde
Orhan müştakındır varsın gönlülerde
Fenafillahtır mele-i Cizeyrî.
Orhan Yavuz Ejder/Akhisar-Manisa
“Din büyüklerimiz buyurdular ki: Bir kabrin başına gittiğiniz zaman, birleşik kaplar usulü eğer gelenin derecesi yüksekse, kabirdekine feyiz verir. Eğer kabirdekinin derecesi yüksekse, gelene feyiz verir. Mutlaka akım olur, kanun böyledir. Mesela şimdi, burada hep beraberiz, arkadaşlarımızın arasında anlaşılamayacak, anlatılamayacak derecede bir feyiz akımı vardır. Çünkü birleşik kaplar usulü olarak, herkesin kalbindeki ihlâs, yanındakinden fazlaysa ona, öbürkünden ona, sohbetin neticesinde her ne kadar nasibi varsa, mutlaka bir alışveriş olur. İnkâr edenler, imtihan edenler hariçtir. Yani, imtihan kastıyla oturanlar veyahut da inkâr kastıyla dinleyenler, bundan mahrum kalırlar. Çünkü kapı kapalıdır.”