TSK’nın beli çökertilmedi Meral Hanım, sizinkiler çökertmek istedi

A -
A +
Meral Akşener “Beli çökertilmiş dediğin ordu, hem seni hem de Türkiye’yi kurtarıyor” diye konuşmuş.
Şaka gibi kendisi.
Kimi kastettiğini söylemiyor ama muhtemel ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ima ediyor.
Meral Hanım'ın “Cemaatçi değilim ama olsam GURURLA söylerdim” dediği, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde meydan meydan gezip darbe sloganı hâline getirilen “yurtta sulh, cihanda sulh” assolistliğiyle milleti darbeye hazırladığı, MHP’yi FETÖ’cü hâkimlerin desteğiyle ele geçirmeye çalıştığı, televizyonlara çıkıp bir şeyler biliyormuşçasına “Ben başbakan olacağım” diye ünlediği hatırlanırsa, yukarıdaki sözü daha farklı anlamlandırmamız gerekecek.
Evet, ordunun belini çökertmek istediler ve bunda da hayli başarılı oldular. Lakin Meral Hanım'ın mensubu olmaktan gurur duyacağını söylediği ve 'Cemaat' adını verdiği FETÖ yaptı bunu.
Sonuca ulaşamadı çok şükür.
Ama Sayın Akşener şayet “Bizim Cemaat ordunun belini filan kırmış değil, tam tersine hâlâ içerideler ve paşa paşa savaşıyorlar” diyorsa onu bilemem.
Öyle ya TSK içinde 10 bine yakın FETÖ’cü subayın tasfiye edildiği, bunların çoğunun da darbeye fiilen iştirak edip insanları katlettiği, bu yüzden de cezaevlerinde olduğu malum.
Yoksa adı FETÖ olan sizin şu Cemaat böyle şeyler yapmadı mı Meral Hanım?
Biz, yaptı ve belini kıramadıysa da TSK’ya büyük zararlar verdi diye biliyoruz da ondan soruyorum bunu. Ama ordu kısa sürede kendini toparladı ve “Bünyesi zayıfladı” diye Orta Doğu’da her türlü atraksiyona kalkışanlara devletimizin ve Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifiyle, kararlılığıyla şu anda Afrin’de çok güzel bir ders veriyor. Daha önce Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi.
Bu arada Afrin’de savaşan askerlerimizi kastederek anaç bir tonlamayla “Kuzularımı politika için kullandırtmam” gibi akla ziyan, boş beleş sözleri de bir kenara bırakın Meral Hanım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu ordunun aynı zamanda BAŞKOMUTAN’ı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı, Başbakan Binali Yıldırım’ı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu ve tüm bakanları her zaman askerlerin içinde, yanı başında, ortasında görmeye alışsanız iyi olur.
Ve Erdoğan’ın kimse tarafından kurtarılmaya ihtiyacı yok, millet yanında ve arkasında zaten. Ama sizin gibi projeler için aynı şeyi söylemek çok mümkün değil.
Torununuza bakmaya odaklanmış akli melekelerinizi böyle işlerde ziyan zebil etmeyin diyeceğim ama demek ki her kör satıcının bir kör alıcısı var bu memlekette.
 
KHK ile ihraç edilmedi ama AİHM’e ihraç edildi ​
 
Dışişleri Bakanlığı, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen üç ismi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) hâkim adayı olarak bildirdiği isimlerden biri olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Necati Polat, meğer skandal ve PKK destekçisi “Barış için akademisyenler” bildirisini de imzalayanlar arasındaymış.
Ne için?
Türkiye Cumhuriyeti’ni ve hükûmeti şikâyet edip AİHM’ye başvuranlar için karar vermek üzere.
Vallahi tam bir öz güven patlaması bu.
Ben kutlarım hükûmetimizi bu öz güveni ve demokratik toleransı nedeniyle.
Aslında Polat uluslararası hukuk, sosyal bilimler felsefesi ve siyaset teorisi konularında uzman. İnternet sitelerinde ve sosyal medyada biraz gezindim, hayli övülen, bilimsel derinliği ile takdir toplayan bir isim. FETÖ kapsamında hakkında üç kez müebbet istemiyle dava açılan Prof. Dr. İhsan Dağı ile birlikte yazdığı iki kitabı da var. Zaten eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bunun farkına varmış olmalı ki kendisini Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Danışma Kurulu üyeliğine atamış. FETÖ’cü Mümtazer Türköne’yi de aynı kurumun yönetim kurulu üyeliğine atamıştı Sayın Gül.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Bu bildiriyi imzaladığı için üniversitelerden yüzlerce isim KHK ile ihraç edildi.
Peki, onların günahı neydi?
Daha önce eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından el üstünde tutulmayışları mı?
 
 
TOBB,TÜSİAD, MÜSİAD ve “barışçı” 170 kişi
 
Türkiye gazetesi yazarı Halime Gürbüz, Afrin'e gitmek için askerlik şubesine başvurmuş. Gelen cevapta "Sizin gibi çok kadın başvurdu ama ihtiyaç olduğunu sanmıyoruz" denmiş.
Çok etkilendim.
Yüzlerce kadın başvurmuş meğer.
Suriyeli mülteciler de askerlik şubelerinin önünde kuyrukta.
Sonra sivillere roket atanları bir tehdit olarak görmeyen "barışçı" 170 kişi geldi aklıma. Sağlık adına hiçbir şey yapmayıp sonra “Savaş sağlık için sorunlar üretir” diyen Türk Tabipler Odası. Ve maaşlarını ve sendika aidatlarını devletin ödediği öğretmenlerin sendikası Eğitim-Sen’in PKK’lıları kutsayan savaşa hayır kampanyası.
Bir günlük yevmiyelerini Afrin’deki askerlerimiz için bağışlayan Simitçileri ve pazarcıları; bu asil milleti de gördük yeniden.
Sonra kasalarında milyarlarca doları bulunan ama ülkemize karşı kara propaganda yapılmasına karşı dünya medyasına ilan ve tanıtım videosu göndermeyi ısrarla boşlayan, bu konuda kılını kıpırdatmayan TOBB, TÜSİAD ve MÜSİAD geldi aklıma. Kuru kuru bir basın toplantısı yapıp Afrin harekâtını desteklediklerini açıkladılar. Ne büyük lütuf.
Hiç olmazsa o 170 kişi “Biz karşıyız” deyip hiçbir şey yapmıyor. Siz desteklediğinizi açıklayıp hiçbir şey yapmıyorsunuz. Üstelik elinizde kıyas kabul etmeyecek onca imkâna rağmen.
Yok birbirinizden farkınız.
Yazıklar olsun size; hepinize.
 
Sözcü’ye iki çift lafım var
 
Daha doğrusu Sözcü gazetesinin ilk sayfasını hazırlayan, başlıkları atan arkadaşa; her kimse.
Geçen perşembe günkü FETÖ’nün “güzel insanları” ve Fehmi Koru başlıklı yazımı birinci sayfadan görmüşsünüz. Aynı gün de zaten Sözcü’nün internet sitesinde ilk sayfada tüm gün tuttunuz.
Eyvallah, işinize yaramış olabilir ama benim Sözcü aleyhine dava açıldığı ve “tanık” sıfatıyla savcılığa çağrıldığım andan itibaren yazdığım yazılarla tavrımı ortaya koyduğum ve “Bu dava ve iddianame umarım ki kabul edilmez çünkü mesnetsiz ve boş” dediğim ortada.
İnternet sitesinde ve gazetenin birinci sayfadan devam eden iç sayfasında verdiğiniz haberde ve yazımdan yaptığınız alıntılarda bir sorun yok. Kendi tercihiniz, hepsi benim cümlelerim.
Tamam da birader birinci sayfadan verilen haberin üst başlığındaki “SÖZCÜ davasının aleyhte tanığı Fuat Uğur itiraf etti” cümlesi neyin nesi oluyor?
Neyi İTİRAF ettim ben?
Bir gazetenin birinci sayfasını hazırlayan ve başlıkları atan kişinin Türkçeyi iyi bildiği ve kullandığı kabul edilir.
İtiraf TDK’ya göre aynen şöyle:
“Başkaları tarafından bilinmesi sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklama, söyleme, bildirme.”
Ben önceki günkü yazımda neyi itiraf etmişim. Aylar önce bizzat tespit ettiğim üzere davanın ve iddianamenin çürük olduğunu mu?
Eğer “Şimdi anlıyorum ki…” diye başlayan cümlemden “itiraf” anlamı çıkardıysanız o da yanlış çünkü bu söz de bir “Hayal kırıklığı ve şaşkınlık”ın dışa vurumu olarak nitelenebilir.
Tabii itiraf sözcüğünü kullandığınızda beni aşağılamış oluyorsunuz kendinizce ama bu çirkin yaklaşım sizleri bağlar, beni değil.
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.